İnsanların müzik konusunda en büyük handikabı; hep bildikleri şarkıları dinlemek istemeleridir. Genellikle bir insana aynı şarkıyı 10 kere dinlemek zorunda bırakırsanız, o insanın artık şarkıyı sevdiğini görürüz. The XX böyle bir şey değil. Gerçekten tamamen kendinizi bırakabileceğiniz vokaller ve melodiler silsilesi diye adlandırabileceğimiz bir müziğe sahipler. Pink Floyd‘un, Radiohead‘in üzerinizde bıraktığı o etkinin modern hali diyebilirim sanırım. 2012 boyunca albüm çalışmalarına konsantre olan grup 2013’le birlikte konserlere başladı ve Vodafone İstanbul Calling kapsamında bu yaz Parkorman‘da sahne alıyorlar.

Vokallerin büyüleyici olduğunu, manitadan ayrıldığınız zaman ki gibi acı çekerken, The XX dinleyerek anlayabilirsiniz. Rakı içip efkarlanacağınız bir müzikten bahsetmiyorum. Belki gece yatağa uzandığınızda, hani uyumadan önce herşeyi düşünür ya insan, en çok o zaman yalnız kalır, kendiyle kalır. İşte o zaman The XX dinleyebilirsiniz. Sevişirken falan da olabilir. Soft bir ton, duygu dolu bir melodi. Bir çok anlam yükleyebilir, bir kaç manitanızı birden hatırlayıp, üzülebilirsiniz. Tercihen sadece bir manitayla The XX’i bağdaştırırsanız, daha güzel hüzünler yaşayabilir, manitanızla daha güzel anlar paylaşabilirsiniz.

Romy Madley Croft, Oliver Sim ve müzikal dahi Jamie Smith‘in 2005’te kurduğu grup, kısa sürede İngiltere’de tüm dünyaya yayıldı. Jamie Smith yeteneğini Jamie xx adıyla dj performansları sergileyerek de bizimle paylaşıyor. Yaptıkları tüm işleri hayranlıkla izleyebileceğiniz The XX, günümüz müziğinin efsanelerinden biri olma yolunda yardırıyor.

Oliver Sim’in hasta olduğu bu konseri izlemenizi tavsiye ediyorum, mutlu olacaksınız ve kendinizi nutella sürülmüş ekmek dilimi gibi hissedeceksiniz <3

Shakira bile The XX şarkıları söylüyor, düşünün, mevzu ne boyutlarda.