K

işisel olarak Sine Büyüka’nın müziğiyle tanışmam, 2012 yazında Metronomy ve TDCC konserleri öncesinde bir ortak proje olan, Dancing Girl Feel The Beat adı altında sergilediği warm-up performansıyla oldu. Aradan geçen sürede kendisi İngiltere’nin yolunu tuttu ve anlatıklarına bakılırsa müzik eksenli bir hayatı tercih etti. Bir süredir ortaklıklarda göremediğimiz Sine Büyüka, 2014 yılının başında Babylon’da gerçekleşen John Talabot performansının hemen öncesinde kabinde solo projesi olan Villette kimliği ile yerini aldı. Sonrasında gelen James Blake, Moderat, Book Shade, John Talabot ve Hauschka remix’i ile farklı alt müzik türleri arasındaki geçişlerini başarılı çalışmalarla bizlere gösteren Villette, müzik kariyeri için önemli bir adımı da röportaj içerisinde bizlerle paylaştı. O halde sizleri önce Villette’nin Rave Mag için hazırladığı mixtape’e sonra da sorularımıza verdiği samimi cevaplara yönlendirelim.


Müziğin, hayatında oldukça önemli bir yerde diye biliyorum. Müziğin ahengiyle yaşayan biri olarak; birçok farklı mecrada yayınlanan röportajların, müzik yazarlığın, radyo programların ve son olarak da Villette projen ile müziğin içinde olmaya devam ediyorsun. Senin için “müzik” kavramının tanımını merak ediyorum. En azından kısaca müziğe bakış açını ve senin için öneminden bahsedebilir misin?

Müzik, kimlik gibi geliyor bana. Ne dinlediğin, nasıl dinlediğin, ne kadar sık dinlediğin, ne zaman dinlediğin o kadar çok şey anlatıyor ki seninle ilgili. Kimine sığ gelse de etrafımdaki hemen herkes de birbirini müzik üzerinden yargılıyor.

Bana gelince, müziğe adanmış bir hayat benim için seçenek değil mecburiyetti. Kendimi bildim bileli iyi müziğin peşinden koştum, her köşesini iyi kötü deneyimlemek istedim. Gazeteci, radyocu, blogger, DJ, ucundan promoter, prodüktör ve A&R…

Villette’le birlikte müzik zevkinde nasıl değişiklikler oldu?

Villette’ten önce gitar müzik ve indie dance daha çok dinliyordum. Londra’ya taşındıktan sonra nedense zaman içerisinde gitar müzikle bağım azaldı ve elektronik müziğe olan aşkım had safhaya çıktı. Özellikle techno, tech house, deep house, glitch, ambient, deneysel elektronik, post-classical techno dinler oldum sabah akşam.

Villette photo 8Önemli bir konu olduğunu düşündüğüm ve senin de hassasiyet gösterdiğini bildiğim Kadın Dj olma konusu var. Toplumumuzda kadın olmanın verdiği sıkıntılardan hepimiz rahatsızız ve bu sıkıntılar müzikte de baş gösteriyor. Bu konuyla ilgili olarak görüşlerini ve hatta varsa önerilerini paylaşabilir misin?

Bu soruya biraz uzun bir cevap vereceğim kusura bakma. Günümüzün en başarılı kadın DJ’lerinden Annie Mac geçenlerde önemli bir röportaj verdi. O röportajında kadın olarak dans müzikte hiç ayrımcılığa maruz kalmadığını, bunun elektronik müzik camiasında bir sorun olmadığını ve ayrımcılık yanılsamasının gazeteciler tarafından körüklediğini ima eden cümleler sarf etti. Ben buna katılmıyorum. Önemli dergilerin yılın en iyi DJ’leri listelerine bakın, kaç tane kadın göreceksiniz? Önemli dans müzik bloglarının en iyi albümler listelerine bakın, kaç tane kadın prodüktörün albümü var? En önemlisi, dünyanın önde gelen elektronik müzik festivallerine bakın, kaç tane kadın çalıyor? Bu sayı erkeklere oranla hala çok, çok az. Ayrıca araştırmalara göre kadınlar erkeklere oranla daha az kazanıyor.

Dans müzik maalesef hala erkekler kulübü. İyi kadın DJ ve prodüktör yok mu? Çok. Ama endüstri şu anda erkekler egemen. Kadınlar bir de güzellerse sürekli kendilerini kanıtlamaya çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu konuda Nina Kraviz üzerine tez yazılabilir bana göre. Bir çok erkek prodüktör/DJ arkadaşımın kadınların görsellikleri yüzünden iş alıp haksız rekabet yarattıklarını ve bundan rahatsızlık duyduklarını söylediklerine çok şahit oldum. Paris Hilton, türevleri ve promoterların elinde oyuncak olan manken DJ’ler de duruma yardımcı olmuyor tabi ama kimileri bilinçli olarak olumsuz örneklere dört elle sarılıyor nedense. Eskiden belki daha çok kadın popülarite yüzünden laptop başında olmaktansa mikrofon başında olmayı tercih ediyordu ama son dönemlerde bu da oldukça değişti. Ön yargılar zamanla yıkılacak umarım.

Bir çok performansı canlı izleme fırsatım oldu, hatta bir çok güzel etkinlikte kabinde de yer aldın. Peki senin için gerçekten en unutulmaz olan performans hangisiydi ya da hangileriydi?

Eğer kendi performansımı soruyorsan Ocak ayında Babylon’da Mabbas’la beraber b2b çaldığımız John Talabot warm-up’ı… Onun dışında ekim ayında son dönemlerde çok beğendim Jan Blomqvist’ten önce de Generic Music dolayısıyla Cue Istiklal’de çalmak da çok keyifliydi.

İki sene önce Brixton O2’daki Orbital konserini unutamıyorum. Tek başıma gitmiştim ve o kadar kendimden geçmişim ki bir hafta boynum tutuk gezdim. Primavera’da The Field ve M83, Koko’da Moderat, Babylon’da Apparat, SXSW’te Jacques Greene’in DJ seti, Fire’da Kölsch, hatta tüm Kompakt gecesi, Unknown’da Jon Hopkins, Birthdays’de Tourist, Pitchfork’ta John Talabot ve James Blake muhteşemlerdi. Gitar gruplarindan DIIV, Interpol, The Maccabees hep çok etkilenerek izlediğim gruplar oldu.

Tam olarak nasıl anlatıyım bilemiyorum ama doğru soru şu olacak sanıyorum; dinlerken kendini hissedebildiğin, senin için özel olan müzisyenler kim?

Christian Löffler. Dinlerken ruhum havalanıyor. Bazen soruyorlar müziğinle neyi hedefliyorsun diye. Christian Löffler’in daha dans edilebilir kadın versiyonu olmak istiyorum diyorum. John Talabot bir dahi, ne kadar etkilendiğimi anlatamam. Son dönemlerde bu isimlere Gidge eklendi. Diğer sevdiğim bazı isimler Gabriel Ananda, Dominik Eulberg, Guy Gerber, Dixon, The Field, Lusine, Moderat, Applescal, David Douglas, Robag Wruhme, Kölsch, Dustin O’Halloran, Kiasmos, Fort Romeau, Orbital, MoorycDJ Chloe, Maya Jane Coles, Avalon Emerson, Ellen Allien, Kate Simko, Ah! Kosmos sevdiğim kadın prodüktörlerden bazıları…

Villette photo 4Peki Türkiye’deki elektronik müzik sahnesi hakkında neler düşünüyorsun?

İstanbul bir Berlin değil tabi ki ama çok güzel elektronik müzik yapan, yurt dışında önemli festivallerde çalan, adını gittikçe daha çok duyuran ve önemli plak şirketlerinden EP’lerini yayınlayan sandığımızdan daha çok isim var. Ah! Kosmos, Paradisko, Men With A Plan, Deniz Kabu, Alican Yüksel, Goodgame, Seretan, Dalt Wisney, Da Poet, Gantz, Mind Shifter hep çok beğendiğim isimler.

Seni tek bir müzik tarzıyla bağdaştıramayacağımızın farkındayım, müzikle ilgili bir diğer uğraşında Indie UK isimli bir müzik blogu diye biliyorum. Biraz da ondan bahseder misin?

Indie UK’i Londra’ya taşındığımda bir kültür-sanat ve lifestyle blog’u olarak açmıştım. Sonra zamanla daha çok müzik yazmaya başladım. Bu sene de artık elektronik müzik blog’una dönüştü. Bir gün aniden aklıma esti, Hype Machine’e başvurdum. Ertesi gün kabul edilince çok sevindim, demek ki blogosphere’e katma değerim var dedim 🙂 Hype Machine şu anda çok güçlü bir platform oldu ve bu yüzden her gün onlarca promo maili alıyorum. Zaman zaman henüz yayınlanmamış albümleri bile dinleme şansım oluyor. Yeni müzik delisi biri olarak çok mutluyum bu durumdan 🙂

Son olarak yakın zamanda seni kabinde görebileceğimiz bir proje, bir etkinlik var mı?

Aralık’ta Brighton’da Green Door Store’da çalacağım. Londra’da önemli bir plak şirketinin compilation’ında bir şarkım yer alacak. Thylacine isimli çok sevdiğim bir prodüktörle yaptığımız şarkı Ocak ayında Fransa’da yayınlanacak. Mart ayı gibi de plak şirketim Injazero’dan EP’mi çıkartacağım.

Soundcloud | Facebook | Twitter | indieuk.com