T

ozlu rafları karıştırmaya başlıyoruz tekrar: Köhne bir mahallenin köhne tuğlaları, üst komşunun tekrarlanan sevişme sesleri, kaldırım kenarlarında patlayan çatapatlar, sümüğünü kızgınlıkla içine çeken beş yaşında bir velet, kendisine bağıran asosyal plak dükkânı sahibi babasından ve içeriden gelen kızartma kokusundan bihaber, gece öncesi hazırlık yapıyor. Suratının yarısını kaplayan kulaklıkları ve dinlemek üzere olduğu plaklar, araya karışmış karalamalar, duvarda bir Cindy Crawford posteri ve dart tahtasının ortasında beliriveren bir George Michael resmi. Led Zeppelin II, Space Odyssey arka sahne çekimleri belgeseli belki bir R2D2 yastığı. Saçmalıklar silsilesi. Müzik dünyası. Eve kapanma zamanı.

Tınılarına bitmeyen bir türbülans gibi devam eden fuzz ve psyche öğeleri tıkıştıran Odyssey tayfası, karşıma ilk kez tipik bir 60’lar seansın en bilindik karesi gibi gelmişti. Ancak dinlerken işler değişti, tam olarak neresinden koptuğunu kestiremediğiniz bir Iron Butterfly dalgası başladı, yolunu kaybetmiş ve gelişme/sonuç/solo üçgeniyle kafa yapan bir saykodelik müzik karesine dönüştü.

Odyssey’in başına bir şeyler gelir bu sırada: yüzden fazla baskısı net çıkmamış plak kartonu yüzünden, ilk albümün piyasalara sürülmesi gecikir. Her ne kadar kapağın içindeki “the quintessential definition of the New York brand of the sixties psychedelia” (“New York’un 60’lara özgü saykodelik dokusunun tanımı”) açıklamasıyla hodri meydan kafalarına girilse de, Angel Dust parçasıyla bunu hak ettiğini, laf kalabalığının amacının da saça sürülen jöle gibi parlatmaktan ibaret olmadığını da kanıtlıyordu.

Charles Manson ailesini anımsatan yedi kişilik kadrosuyla karşımıza çıkan The Nickel Bag’ın The Woods parçası, belki de zaafımın olduğu yoğun elektro organ sound’uyla 60’ların değişmeyen garage / psychedelic vurgularını gösteren bir örnek. Single parçalarla piyasada epey bir süre vakit geçiren The Nickel Bag, başladığı işi pek de devam ettiremeyip tek parçayla yarattığı bir kıpırdanmayla hatırlanıyor.

16 Nisan Dünya Plak Dükkânı Günü dolayıslıya,  Vanguard plak şirketi, ortaya çıkardığı “Follow Me Down: Vanguard’s Lost Psychedelic Era (1966–1970)” toplama albümüyle hafta sonunu kapatıyor. Toplamadaki şarkıların arasından en çok dikkat çeken ise, Listening tayfasının Stoned Is parçası: Yoğun Haight-Ashbury dalgasına kapılan iyi niyetli amatör grup, arka fonda kendini devamlı hatırlatan elektro organla – parçanın adı gibi – girmek istedikleri alana rahatça giriyor ve dinleyiciyi sıkmayan bir devamlılıkla kendini dinlettiriyor.