Albüm Puanı: 6/10
Albümün En Kıymetlisi:
‘Invisible Boy’
Piano rock, alternative ya da classical gibi tüm yakın türleri art arda sıralasak da, Tori Amos‘ın büyüsünün ve sınırsızlığının bir kalıba sığdırılamayacağı, artık tüm müzik severler olarak malumumuz. Tori Amos gibi, herhangi bir müzik türünün çatısı altına girmemeyi kendisine yol edinmiş müzisyenlerin, dinleyicilerini şaşırtmak adına sandıktan çıkarıp bir bir notalara büründürecekleri çok şeyleri var.
Tori Amos, 1992 yılında Little Earthquakes‘le sarsıcı bir şekilde müzik piyasasına dahil olduğundan beri, her albümünde yeni bir kimlikle karşımıza çıkıyor. Bu açıdan, her albümünde, derin sularda boğulmayı göze alan ve kendisini yeniden bulmayı tercih eden nadir sanatçılardan. Bu yüzdendir ki, yıllardır her yeni Tori Amos albümünde şaşırıp, aynı zamanda kendisine ait o bilindik tadı hissedeceğimiz bir şeyler bulmayı başarıyoruz. Fakat kariyerinin on dördüncü albümünde Amos, son derece temkinli ve daha az sürprizle karşımıza çıkıyor.
Midwinter Graces ya da Night of Hunters gibi yakın dönem albümleri, Tori Amos sevenleri için nispeten farklı bir sürece girildiğinin habercisiydi. Yeni albümle birlikte, hem daha çok aşina olduğumuz Tori’yi görmeyi umuyor, hem de önceki iki albümüyle bizlere müjdelenen sürprizleri bekliyorduk. Fakat Unrepentant Geraldines, vadettikleriyle tezat yaratacak şekilde, ağızlarımıza yalnızca bir parmak bal çalmakla kalıp, riskten uzak düz bir çizgide ilerleyen bir albüm olmaktan öteye geçemiyor.
14 parçası ile Unrepentant Geraldines, kendisinden önceki albümlere göre parça sayısı bakımından daha mütevazı kalıyor. Albümün açılışını yapan America ise, Amos diskografisinin en iddiasız açılış parçalarından biri. “Crucify” ve bilhassa “Give” gibilerine şahit olunduktan sonra; bir albümün, özellikle de Tori Amos albümlerinin en can alıcı noktalarından biri olan açılış parçasının, America olmasına anlam verilemiyor. Albümün gelişini duyuran ilk şarkı ‘Trouble’s Lament‘, en radio friendly parça, ama bundan ötesi değil.
Trouble’s Lament’tan sonra albümde kendilerine yer bulan 12 şarkı içerisinde Wild Way, Weatherman, 16 Shades of Blue, Giant’s Rolling Pin, Selkie ve Unrepentant Geraldines kıl payı öne çıkıyor. Albümün en ilginç dakikalarına ise, Amos’ın 14 yaşındaki kızıyla düet yaptığı Promise ile şahit oluyoruz. Vokaliyle neredeyse annesinin önüne geçtiğini gördüğümüz genç kızın gelecek vadeden sesini ismi ile müsemma bu parçada duymak, albümün nadir dikkat çekici yanlarından biri olsa gerek. Bunun dışında belirgin bir durağanlıkla ilerleyen albümde, Under the Pink ya da Boys for Pele atmosferine sığınmak isteyen iflah olmaz fanlar için, Invisible Boy son kaçamağımız oluyor. Yaklaşık bir saatlik albümde Tori Amos ve piyano ikilisinin yeniden tüyleri diken diken etmesi için sunulan en iyi fırsat belki de bu.
Tori Amos’ın ilham aldığı şeyler elbette ki bitmiyor, bitmeyecek. Tematik bir albümle karşı karşıya değiliz bu kez, ancak şarkı sözlerinin ardına incelikle saklanmış bir dolu referans yakalamak yine de mümkün. Buna rağmen, müzik ve enstrüman kullanımı açısından olduğu gibi, şarkı sözleri bakımından da en az karmaşık Amos albümlerinden biri Unrepentant Geraldines. Sanki bu albüm için tema, istemeden de olsa olabildiği kadar güvenli bölgelerde dolaşmak. Adı ister olgunluk çağı, ister durulmak koyulsun, çok fark etmiyor. Amos’ın köklü hayranlarını gelişiyle heyecandan heyecana koşturan bu albümün sunduğu ne bir “back to basics” hissiyatı, ne de yeni bir dönem başlangıcı, yalnızca artık daha az cesur bir Tori Amos. The Beekeeper‘dan geriye saymaya devam.
’16 Shades of Blue’:
‘Trouble’s Lament’: