Albüm Puanı: 9/10

Uçabileceğiniz Şarkılar:

1 Fly By Night Only

2 Skytoucher

3 Skullclub

4 Our Demons

Müzik literatüründe son yıllarda bir tartışmaya konu olmuş ve müzik eleştirmenlerinin hemfikir olduğu en önemli konu sönük kalmış Amerikan elektronik müziğinin İngiliz dubstep’ine cevabı olarak nitelendirdiği glitch – hop’un (-ki iki tarzında güçlü bas sound’u temelli olduğu ve aynı kaynaktan beslenmesinin yanı sıra belli başlı ayrıldığı noktalar olduğunu da söylemek gerekir) mainstream’i kabul edeceğimiz yüz akı The Glitch Mob’un ilk albümü Drink The Sea’den dört yıl aradan sonra çıkardığı ikinci uzun çaları Love Death Immortality  ile tekrar karşımıza çıkıyor.

Aslında The Glitch Mob gibi analog temelli, canlı performans odaklı ve çıtayı hep yüksek tutan grupların/müzisyenlerin/prodüktörlerin en büyük derdi kendileriyledir. En ince ayrıntısına odaklanıp, yoğurup, zorlayıp, hep deneyen, müzikal öğelerini yenileyip geliştiren bir mantaliteyle ilerlerler. Kendilerine özgü olmak idealarıdır. Çoğu zaman sert ve acımaz eleştirilere maruz kalmalarına rağmen bu mantalitelerinden ödün vermeden ilerlemeye devam ederler. İşte bu noktada The Glitch Mob ilk albümlerindeki o klas, yaylılarla donattıkları sinematik sound’unu bir kenara itip, glitch – hop temeline bambaşka bir sound inşa etmiş. Daha sert, daha yoğun, daha akıcı bir üretim olmuş.

Love Death Immortality, bir bütünlük albümü olarak tanımlayabiliriz. Parçalar arasında aykırılık, tarz farklılığı yok. Kompozisyonlar önceden bahsettiğim gibi sert ve bir o kadar da gaz. Hatta yoğun pasajlar, temposu yüksek ağır ve vurucu filtrelenmiş bas tonları – ki burada dubstep mi bu? Şeklinde sorgulamalara girmeniz doğal ancak glitch müziğinin keskin noktalarından biri de ağır aksak vurucu baslar üzerine kurulmuş olmasıdır- ve bununla beraber davulların da baslarla beraber dinleyicinin örs – çekiç – üzengileri üzerinden tüm vücuduna zerk etmesidir.

Albümün diğer bir yenilikçi yanlarından biri de, grubun önceki üretimlerinde bol bol duymaya alıştığımız strings yani yaylı aranjmanların yerini post – industrial temelli sytnh melodilerine bırakmasıdır. Bu synth tonları öyle bir etkin kullanılmış ki yaylı sample’ları ve aranjmanlarına gerek kalmıyor fakat ilk dinleyişte ‘Drink The Sea‘ albümüyle grubu sevmiş olanlar hemen burun kıvırabilir. Albümün tek handikapı bu mevzuattır. Ancak  bu bahsettiğim sert, temposu yüksek ve bir o kadar gaz olan albüme, önceki albümün 85 – 100 bpm arasında gezen temposuna yedirilmiş yaylıları tekrar kullanmak ne derece mantıklı müzikal açıdan başarılı olur ayrı bir tartışma konusu.

Toparlama faslına girersek, The Glitch Mob yine yapacağını yapmış, denemiş, çıtayı yükselterek başarılı bir işe imza atmış. Zaten adamların en büyük derdi, bir kere dinle at kenara üretimi yapmaktan fersah fersah uzakta bir mantaliteye ve defalarca dinleyip sindirilip mutlaka sizi bir yerde yakalayacak bir felsefede olmasıdır. Kolay değil en son çıkardıkları albümden 4, en son yayımlanan EP üzerinden 3 senelik bir aradan sonra önümüze gelen, geliştirilip, yenileştirilip daha da kalıcı bir üretimden bahsediyoruz.