Merhabalar sayın soundtrack severler. Uzun bir aradan sonra karşınızdayım. Aşırı meşgül bir hayatım olduğundan uzun zamandır yazamıyordum. Ancak değerli editörümüz Taner Turna’nın, “Aman Oğuz’um yaman Oğuz’um, sensiz buralar hiç çekilmiyor, sitenin tüm tadı tuzu kaçtı, reytingler düştü, reklamlardan para kazanamıyoruz vallahi, reklamcılar-reklamverenler sormaya başladı Oğuz nerede diye…” yakarışlarına daha fazla dayanamadım, yaşadığım mükemmel hayata biraz ara verip açtım Word sayfasını.
Tumblr’cılığın, Vintage’lığın son noktası olan filmimiz, Beşyüz Deys of Samır’ı yazacağım bugün. Duygusal kızlarımız ile, yaşamın anlamını hala bulamamış erkeklerimizin favori filmi olan Beşyüz, çeşitli artworkler ile 2009’dan beri Facebook kapak fotoğraflarını süslemeye tüm hızıyla devam ediyor. Fakat cidden tebrik etmek lazım yapımcısından yönetmenine kadar, adamlar 1999’dan beri tahtta olan Fight Club’lı kapak fotoğraflarını değiştirtmeyi başardılar.
Şu anda bu yazıyı yazarken yanıma bir polis yanaşsa, “Eğleniyor muyuz gençler?” derdi. Çünkü gördüğünüz gibi yazarken eğleniyorum. Ancak sıkıntı şurada ki, soundtrackler pek eğlenceli değil. Fena halde hüzünlü. Filmin tek güzel yanı belki de. Şimdi bunlara bir göz atalım.
Regina Spektor – Us
“We wear our scarves just like a noose, but not ‘cause we want eternal sleep…”
Yine korkunçlu, Tumblr’lı, Tim Burton’lu bir kadınla birlikteyiz. Cidden klibini izlerken çok korkuyorum bu şarkının. Kadın böyle gözlerini belertip bakıyor ya… Bu şarkı hakkında diyeceklerim basit: Benim sevdiğim tarz değil bu, kendine delikanlı diyecek adamın seveceği şarkı değil, ama başarılı olduğu bir gerçek, reddedemem. Şimdi kendini hayatının birkaç döneminde delikanlı olarak betimlemiş arkadaşlar bir sonraki şarkıya geçsin, kızlarımız bu şarkıyı açıp dinleyebilir.
The Smiths – There Is a Light That Never Goes Out
“Driving in your car, I never never want to go home, because I haven’t got one, anymore…”
Tüm zamanların tartışmasız en iyi şarkısı. Aksini iddia edenin alnını karışlayacağım şarkı. Bir gün yönetmen olup film çekersem kesinlikle kullanacağım şarkı. Bu filmin bu kadar tanınmasında başrol oynayan şarkı. Yalnız ve hayattan umudu kesmiş abimizin, asansörde dinlerken, Summer ile tanışma şarkısı. Summer’ın dünyanın en tapılası bir şekliyle “I love The Smiths…” demesine neden olan şarkı.
The Smiths – Please Please Please Let Me Get What I Want
“Haven’t had a dream in a long time, see; the life I had, can make a good man turn bad…”
Dünyalar tatlısı başrol hanım kızımız Summer’ın The Smiths sevdiğini öğrenen yine The Smiths sever abimiz, kırılgan ve çekingen bir yapısı olduğundan Summer’a açılamamış, “Ben en iyisi yüksek sesli müzik açarak bunu tavlayayım…” diye yurdum Şahincisinin zihniyetiyle düşünmüş, ofisin ortasında bu şarkıyı açarak Summer ablamızın gözlerinin içine bakmaya başlamıştır. Hayır, madem bunu yapacaksın, bari This Charming Man falan aç da, şeklin yürüsün değil mi? Yok. Duygusal işte.
Carla Bruni – Quelqu’un M’a Dit
“Parais qu’le bonheur est â porteê de main, alors on tend la main et on se retrouve fou…”
“Mankenden şarkıcı mı olur lan?” demeyin. Aynı albümün adını taşıyan bu şarkı, oldukça fenalarda. Gerek sözleri olsun, gerek ablanın naifliği olsun, gerek filme oturması olsun 10 numara 5 yıldız. (Kadın böyle keko gibi övdüğümü görse bırak övme derdi…)
The Temper Trap – Sweet Disposition
“A moment, a love, a dream, a laugh, a kiss, a cry, our rights, our wrongs…”
Eğer bu şarkıyı daha önce duymadıysanız, ilk duyduğunuzda “oha bu neymiş lan?” diyeceğiniz garantili. Bu kayıtı tek kelimeyle betimlememi isterlerse, kullanacağım kelime enteresan olurdu. Çünkü gerek melodisi, gerek iniş çıkışları, gerek basit ancak ucuz olmayan sözleri ile, enteresan bir şarkı. Filme de yakışmış. Buyrunuz.
Mumm-Ra – She’s Got You High
“Have you lost your mind or has she taken all of yours too?”
Güzel kapanış şarkımız. Başroldeki gibi hüzünlü, hayattan tiksinen abilerimiz hakkında bildiğim tek bir şey varsa, zaten onlar yazı sevmez, onların favori mevsimi sonbahardır. Filmi izlemeyenler izlediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız, izleyenlerin yüzünde bir tebessüm oluşturabildiysek aferin bize.
Bitirirken
Sonuç olarak, eğer izlediyseniz biliyorsunuz, izlemediyseniz şöyle açıklayayım bu filmi: İzlemezseniz çok şey kaybetmezsiniz ancak, izlerseniz keyifle geçen 1.5 saate hazır olun. Filmin biraz ucuz olduğu kesinlikle bir gerçek. Ama “abi çok sıkıldım rutin hayatımdan, her gün PES oynayıp bira mı içeceğiz, ben de entellik kasmak istiyorum” diyorsanız, kendinize önce bir kedi, daha sonra bir polar battaniye, daha sonra bir filtre kahve makinesi, en son olarak da vintage bir sevgili edinin, yan yana izleyin. Kız Fransızca bilirse daha güzel olur, bir anda çalan şarkıya eşlik ederse şoka uğrayabilirsiniz, yaşadım biliyorum.