Manchester üzerinden başladığı müzikal yolcuğuna Londra aktarmalı olarak Berlin’de devam eden İngiliz prodüktör Rupert Taylor, aka XXXY, 2011 yılında Ten Thousand Yen etiketiyle çıkardığı ‘You Always Start It’ single’ı ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarır. Aynı yıl Madrid’de düzenlenen Red Bull Music Academy‘e katılan XXXY, klasik house’dan techno’nun her alanına ulaşan müziği ile Avrupa’nın yetenekli prodüktörleri arasında yerine almakta. 13 ve 14 Şubat’ta İzmir ve Ankara’da Red Bull Music Academy’nin konuğu olarak performans sergileyen XXXY, kendisi hakkında merak ettiğimiz soruları yanıtladı!

Öncelikli olarak sorularımızı yanıtladığın ve bize zaman ayırdığın için teşekkürler Taylor. Geçmişle başlasak nasıl olur? Müzik yapmaya nasıl başladın?

Ben Manchester’da doğdum fakat şimdi Berlin’de yaşamaktayım. Yaklaşık dokuz yıl önce elektronik müzik üretmeye başadım ve son beş yıldır kayıtlarımın yayınlanmasının yanında düzenli olarak da turluyorum.

Elektronik müzik sahnesine nasıl girdin? Bize biraz bundan bahseder misin?

Manchester’da öğrenci olduğum zamanlarda kulüplerdeki Electric Chair, Music Box’daki Mr. Scruff’s ve Sankeys’deki Tribal Session gibi gecelere giderdim. Drum and Bass geceleri de dahil.

Yıllar boyunca tat aldığın müziği bulabildin mi ve bunda önemli değişiklikler yaşadın mı?

Gençlik zamanlarımda indie müzik ile oldukça fazla ilgileniyordum ve ilerleyen yaşlarıma kadar elektronik müziğe hiç bir ilgim yoktu. Bence şuan müzikte aldığım tat oldukça çeşitli. Cazdan deneysel elektronik müziğe kadar bir çok farklı kaydı satın alıyorum.

Eğer stüdyonda yürüseydik, ne görürdük? Olmazsa yapmayacağın favori ekipmanın var mı hiç?

Stüdyomda 2 Roland Poly synth’leri (Juno 60 ve JX3P), bir moog mibitaur, bir TR797, bir iMac ve bazı gitar pedalları bulunmakta. Aynı zamanda turntable ve kayıtlarım da yer almakta stüdyomda. Dışarıdan satın aldığım ilk parça olan Juno synth’im benim favorim ve onu satabileceğimi düşünemiyorum.

2011 yılında Madrid’de düzenlenen Red Bull Music Academy’nin katılımcıları arasındaydın. Bu zamandan beri kariyerinde ne gibi değişiklikler oldu?

Madrid’deki Red Bull Music Academy’den beri dünyada bir çok farklı noktayı görme sansına eriştim. Asla göremeyeceğim yerleri müziğim sayesinde gittim. Benim kullandığım sesler biraz değişti ve ben de Londra’dan Berlin’e taşındım.

Bize biraz Rinse Recordings’den bahseder misin?

Rinse, radyo istasyonu Rinse Fm ile bağlantılı olan bir kayıt şirketi ve tüm dünyadaki underground radyo istasyonları arasında muhtemelen en iyisi. Onlar benim çalışmaların oldukça destekleyici ve yayınlarımda özgürce hareket etmeme izin veriyorlar.

Yaz çoktan geride kaldı ve sen bir çok büyük festivalde ve etkinlikte performans sergiledin. Yaşadığın özel anlar var mı diğerlerden farklı olarak?

Bence Barcelona’daki Electrikl Picnic performansım diğerlerinden ayrılıyor. Paul Woolford ile b2b çalıyordum ve gerçekten belirgin bir hisse sahip bir çok harika insan vardı.

Dinlediğin her hangi bir kaydın senin dikkatini çekmesi ve değerli olduğunu düşündürmesi için ne gibi özelliklere sahip olmalıdır?

Şu sıralar Sebastian Mullaer ve Eitan Reiter’in aslında deneysel bir ambient albüm olan ‘Recftions of Nothingness’ı sıklıkla dinliyorum. Albüm aynı zamanda bazı house ve techno elementlerini de içeriyor. Öznel olmasınını bir kenara bırakırsak benim bir kaydın dikkat etmesi için farklı özelliklere ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum.

2015’deki planların nelerdir? EP’ler ya da remix’ler olacak mı? Bize biraz bunlardan bahseder misin?

Rinse etiketiyle en az iki EP yayınlayacağım ve yılın ilerleyen zamanlarında bazı remix’ler de olacak. Fakat detaylar halen belirlenme aşamasında. Bu yüzden daha fazla ayrıntı veremiyorum.

Interview in English, please click here to read

Soundcloud | Facebook | Twitter