Geçtiğimiz şubat ayında Kloster‘da yüreğimizi verdikleri canlı performansıyla hoplatan Stavroz, kariyerleri ve müzikleri hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Belçika’da başlayıp zamanla uluslararası bir ün kazanan duo, house müziğe başka bir yönden bakmamızı sağlayarak parçalarında eşsiz bir güzellik yaratıyor. Özellikle geçtiğimiz yazdan beri Türkiye’de dinlenmeye başlanan Stavroz, aslında 2013’ten beri müzik alanında başarılı bir kariyer çiziyor. Stimming gibi önemli isimlerden de destek almış ikilinin birçok şarkısı uzun bir süredir dans kulüplerinin playlist’lerinde yerini korumaya devam ediyor.

Öncelikle, röportaj davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler, ilk olarak bilmek istediğimiz müziğinizi nasıl tanımladığınız, birçok insan “jazz house” ya da “swing house” olarak tanımlıyor, peki sizin yaklaşımınız buna benzer midir?

Bir tarz belirlemek her zaman zordur, çoğu zaman jazzy diyebiliriz, ama biz sadece dram ve atmosfer yaratan gerçek akustik enstrümanlarla kombine edilmiş minimal techno’nun hipnotize edici tekrarlılığını kullanarak sizi dans ettirebilecek bir çeşit müzik yapmak istedik. O bahsettiğimiz gerçek enstrümanlar tabii ki bizim için bir zorunluluk değil, “stavroz” ruhunu sadece elektronik elemanlarla da yaratabilmek istiyoruz.

Stavroz ne anlama geliyor? Bu isme nasıl karar verdiniz ve ne zaman bu harika grup kurulma kararı aldı? İlk başta müzikal anlamda size kim/ne ilham verdi?

“Stavroz” ismi bir şaka olarak çıktı ortaya, insanların “Stavroz”‘un Balkan müziğine ilgi duyan bir Yunan çocuk olduğunu düşünmelerini istedik. Biz de biraz Balkan etkili house müziği yaptık, bu müziğin içi enerji dolu -ki bu da çalışmak için gayet tatmin edici. Çok fazla ilham aldığımız sanatçılar olmadı, bu da bizi bir noktada eşi bulunmaz bir şeyler yapmaya yönlendirdi.

İlk parçanızı yayınladığınızda kendi şehrinizden destek aldınız mı?

Kendi şehrimizdeki insanlar bir süreden beri destekliyor ancak “canlı” performans sergilemeye başladığımızdan beri gerçekten tanınmaya başladık. Belçika dışındaki yerlerde daha fazla üne sahibiz gerçi.

Normalde hayranlarınızın genellikle Belçika’dan ve Almanya’dan olduğu biliniyor, sizce İstanbul’da performans sergilediğinizde kitle nasıldı?

Türkiye’de bu kadar çok fazla hayranımızın olduğunu gördüğümüze çok şaşırdık. O yüzden ilk performansımızı sergilerken ne bekleyeceğimizi bilemedik. Neyse ki müziğimizi anladılar ve konseri unutulmaz bir geceye dönüştürdüler. Türkiye’de şimdiden birçok güzel anımız oldu ve biz her zaman beklenmedik geri dönüşleri severiz.

Türkiye’de en başta “The Finishing” adlı parçanızla bilinmeye başladınız ve büyük bir başarı kazandınız, sizin favoriniz hangisi?

Aslında bizim belli bir favori parçası yok, durmadan müzik yaptığımız için mütemadiyen değişiyor. Şu anki favorimiz muhtemelen nisan ayında çıkacak olan Moodfamily adlı plak şirketi için yaptığımız parça. Biz de “The Finishing”‘i seviyoruz ama bu kadar büyük bir etki yaratacağını tahmin edemedik, bizim için hep klasik parçalarımızdan biri olarak kalacak.

Ve son olarak, 2015 için planlarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Moodfamily’den EP’miz çıkmak üzere, ayrıca Talal & Zoi için bir remix çıkarmayı planlıyoruz ve mayıs sonunda Türkiye’ye tekrar geleceğiz ve yazın da gelmemiz muhtemel. Ayrıca Haziran için de planladığımız bir “release” söz konusu ama bu sürpriz olarak kalsın…

Interview in English, please click here to read

Soundcloud | Facebook | Twitter