2000’li yıllarda Fransız topraklarından çıkan elektronik müzik projelerinin başarısından bahsetmemize gerek yok. Henüz altı yaşında piyano çalarak başladığı müzik yolcuğuna elektronik müzik sahnesinin görkemli evlerinden biri olan Mobilee Records çatısı altında devam eden Rodriguez Jr., 6 Mart‘ta RAW organizasyonluğunda Kloster’da gerçekleşecek performansı öncesinde hem kendisi hakkında merak ettiklerimizi hem de müzik sahnesindeki güncel sorunlar hakkındaki görüşlerini bizlerle paylaştı!
Öncelikli olarak sorularımızı yanıtladığın ve bize zaman ayırdığın için teşekkürler Olivier. Geçmişle başlasak nasıl olur? Müzik yapmaya nasıl başladın?
Altı yaşımdayken bana bir enstrüman ile pratik yapma sevgisini kazandıran fantastik bir öğretmenle piyano derslerine başladım. Fakat bu noktada klasik müzik çalmak benim için heyecan verici değildi. Aslında radyodan dinlediğim Depeche Mode, The Cure, Kraftwerk gibi isimlerin şarkıları daha fazla heyecan vericiydi benim için. Birkaç sene sonra anne ve babam şikayetlerime daha fazla karşı koyamayarak bana ilk synthesizer’ımı teklif etti! Gerçekçiliğin ötesinde var olan garip seslerin yaratımı beni çok heyecanlandırmıştı. Yıllar sonra ekipmanlarım daha da büyüdü ve 90’larda bir Atari ve bir kaç makine ile düzgün elektronik müzik üretmeye başladım. Bu aslında işin sonuna geldiğimizde basit ve doğal prosesi oluşturmakta.
Elektronik müzik sahnesinde nasıl giriş yaptın? Bize biraz bunda bahseder misin?
Oldukça şanslıydım. Çünkü doğru zamanda doğru isimlerle tanıştım. Doksanların sonunda üniversitede matematik okumak için Montpellier’e (Güney Fransa’da bir şehir) taşındım. Odamda oldukça iyi bir kuruluma sahiptim; bir bilgisayar, bir kaç ikinci el synthesizers, bir 4 trackstape recorder/mixer combo. Detroit ve Chicago’dan gelen her şey ilgimi çekiyordu. Bu yüzden yapabildiğim kadar kayıt dükkanında dileme yaparak vakit geçiriyordum. Bu aslında her şeyin başladığı yerdi. Eski grubum, The Youngsters’dan partnerim olan Gil ile burada tanıştım. Biz kendi label’ımız G-Funk üzerinden bazı kayıtlar yayınladık ve sonunda Laurent Garnier‘in label’ı F-Communications ile 2000 yılında sözleşme imzaladık.
Yıllar içerisinde müzik zevkinde önemli bir değişiklik oldu mu?
Gerçekten, bir değişiklik olmadı. Hala oldukça çok seviyorum dans müziğinin derin köklerini: Detroit, Chicago… Techno ve house müziğin tanımı türlerin birleşimini oluşturmakta. Bu yüzden açık fikirli olmak ve yeni etkileşimleri yakalamak oldukça mantıklı.
Eğer stüdyonda yürüseydik, ne görürdük? Olmazsa yapmayacağın favori ekipmanın var mı hiç?
Halen daha oldukça fazla hardware ekipman kullanıyorum. Bu yüzden solda synthesizer koleksiyonumu, sağ tarafınızda ise dijitaller, dönüştürücüler, ekranlar ve efekt çarklarını görürsünüz. Her şeyi Logic Pro ve Ableton içerisinde kaydediyorum. Bu epik dağınıklık içerisindeki favori ekipmanlarım ise Roland Jupiter6, the 101 ve the Moog Voyager. Onlar her şarkımın çekirdeğini oluşturmakta. Bu sadece benim sound’um ile alakalı değil fakat onlarla birlikte sahip olduğum fiziksel bağlantılar sebebiyle de alakalı.
Bu günlerde performans sergilerken veya üretirken ana etkileşimlerin nelerdir?
Gerçekten her şeyden etkileniyorum. Bu günlerde bir çok ilginç proje var. Canlı performanslardan konuşacak olursak, Henrik Schwarz, Ame gibi isimlerin yanında Plastikman veya the Chemical Brothers‘ı da oldukça seviyorum. Oldukça geniş bir spektrumda etkileşim olduğu görebilirsiniz. Üretim tarzım, akıl hocalarım direk dans müzik prodüktörleri değil. Brian Eno, Trevor Horn, Georges Martin ve ya Bruce Sweden, Michael Brauer gibi daha mistik ses mühendisleri olan isimlerden ilham almayı tercih ederim.
Bize biraz Mobilee Records’dan bahseder misin?
Mobile Records benim ana label’ım ve müzik ailem. Motive ve yaratıcı bir ekip ile çalışmak benim için büyük bir mutluluk. Bu tamamen aramızdaki konuşmalarla, artistik fikirleri paylaşmakla ve yeni konseptler oluşturmakla alakalı. Anja ve Ralf ile özel bir bağ var aramızda çünkü onlarla yıllar önce tanıştım ve kendileri inanılmaz derece değerli müzik tavsiyelerinde bulunmaktalar. Anja ve Ralf kendi artistik yörüngemi bulmam da bana gerçekten çok yardım ettiler.
Dinlediğin her hangi bir kaydın senin dikkatini çekmesi ve değerli olduğunu düşündürmesi için ne gibi özelliklere sahip olmalıdır?
Öncelikle, duygusal tarafı konusunda çok hassasım. Bir şarkının melodi, beat ve sound gibi güçlü bir şeylere sahip olmaya ihtiyacı vardır. Ayrıca üretim derinliği ve detayları konusunda da oldukça hassasım. Bugünlerde loop’lar ve parçalar yayınlayan bir çok yatak odası prodüktörü var. Fakat hiçbir şey yenilikçilik ve tam üretim kabiliyetleri ile yer değiştiremez.
Bazı araştırmalara göre plak satışlarının son yıllardaki en yüksek rakamlara ulaştığı söyleniyor. Plağın geleceği hakkında ne düşünüyorsun?
Plakların geri geliyor olmasını görmek beni oldukça mutlu ediyor. Gerçek bir obje olarak müziği kaydetmemiz için bize harika bir alternatif sunuyor. Buna ek olarak sıkıştıralamayan analog format hiçbir dijital formatın sahip olamayacağı bir sound’a sahip. Fakat halen daha niş bir alan ve biz 15 yıl önce ulaşılan satışlardan oldukça uzaktayız. Ben satışların gelişim göstereceğini tahmin ediyorum ama dijital format kalitesinin ilerlemesine de odaklanmalıyız ayrıca. Bu günlerde tam bir paradoksun içinde yaşıyoruz: Stüdyolardaki ses kalitesi asla çok yüksek olmuyor, fakat bunu iTunes için kötü kalitedeki ses dosyalarını sıkıştırarak sonuçlandırıyoruz. Benim fikrim tüm platformların sıkıştırılmamış 16 veya 24 bit formatında satış yapması.
Bize biraz 2015’deki planlarından bahseder misin? Yeni EP’ler ya da albümler var mı takviminde?
Mobilee’den çıkacak EP için yeni şarkılarımı tamamladım. Ayrıca beni heyecanlandıran bir kaç farklı label ile de görüştüm. Bu yüzden bazı EP’lerim bu label’lar üzerinden yayınlanabilir. Ayrıca 2016’ın başlarında hazır olması halinde çok mutlu olacağım sıradaki albümüm için fikirleri ve sound’ları derleyeceğim. Tabii ki hareketli bir yıl olacak!
Hali hazırda efsane label Defected için hazırladığın remix ile yılın erken gösterimini tamamladın. Bize deneyimin ve bu çizgide başka işlerin olmayacağı hakkında bahseder misin?
Böyle bir label ile işbirliği yapmak harika bir deneyimdi. Defected, house müzik tarihinin bir parçası! Bu remiz hakkında Miguel Mig için bazı olumlu geri dönüşler aldık. Bu yüzden yakın zamanda benden bir EP bekleyebilirsiniz kesinlikle. Hali hazırda bunun üzerinde çalışıyorum. ‘Persistence Of Vision’ gibi örnek şarkılarla birlikte takip eden imza sound’lar oluşturdum. Bu proje için oldukça heyecanlıyım.
İstanbul birçok sanatçıya ilham olan eşsiz bir şehir. İstanbul hakkında ne düşünüyorsun? Tanıdığın Türk DJ veya yapımcı var mı?
Istanbul çok ilhan verici! Şehir gerçekten iki farklı uygarlığın sınırında. Bir kaç sefer performans sergileme şansına sahip olduğum için oldukça şanslıyım ve hepsi istekli kalabalıkla gerçekleşen güzel deneyimlerdi. RAW organizasyonunda Kloster‘da gerçekleşecek gece için oldukça sabırsızlanıyorum!
Interview in English, please click here to read
Soundcloud | Facebook | Twitter | Website