Fotoğraflar: Barış Çağlayan

Ç

ağımızın en önemli davulcuları arasında yer alan İsviçreli deha Jojo Mayer, 26 Nisan’daki Babylon İstanbul konseri öncesi sorulamızı yanıtladı.

Merhaba Jojo! Müziğe tam olarak ne zaman ve nasıl başladığını hatırlıyor musun? Sence tamamen babanın yönledirmesiyle mi gerçekleşti yoksa bu kaderin miydi?

Tam olarak hatırlamıyorum ama aileme göre bir çift davul bagetini tutabildiğimde müziğe başlamış olduğumu söylerler. Henüz 18 aylıkken davul setinde oturduğum fotoğraflarım var. Sanırım tüm hikayem davulun kinetik doğası ile çizildi. Hala daha böyle devam ediyor…

İlk sahne aldığın konseri hatırlıyor musun?

Çocuk yaşlarda bir sahnede hatırlıyorum kendimi. İlk kez seyirciler önünde duruyordum ve bunu umursamadım. Çalmayı çok seviyordum ve kendimi evimde gibi hissettim. Baskı olmadan oldukça doğal ve eğlenceliydi.

O dönemler hangi sanatçılar seni etkileyerek bugünkü müzikal kimliğini oluşturmada sana rehber oldu?

Evimizde her zaman müzik vardı ve ailem beni sürekli konserlere götürürdü. Bu yüzden çok farklı tarzlarda müziğe maruz kaldım. Oscar Peterson, Count Basie, Ellington, Sinatra, Miles, Coltrane to Ray Charles, James Brown, Aretha Franklyn to the Beatles, Hendrix, Zeppelin to Tito Puente ve klasik müzik bunların başında diyebilirim. Daha sonra Weather Report, Headhunters ve Mahavishnu Orchestra gibi gruplar radarıma girmişti.

Gelişme çağında ve günümüzde pratik yapma sıklığından bahseder misin?

Galiba bana en çok sorulan sorulardan bir tanesi kesinlikle bu! Açıkçası gerçekten çokta önemli değil… Kimi insan bazı şeyleri diğerlerinin yarısı kadar kısa bir zamanda öğrenebilir. Bu yüzden evrensel bir pratik metodu olmadığını düşünüyorum. Gelişme çağımda pratik yapma konusunda pek disiplinli olduğumu söyleyemem. Ancak her boş zamanımda davul ve müzikle obsesiflik seviyesinde ilgilendim. Günde 10 saat müzikle yaşadığım zamanlar da oldu, 2 hafta davula dokunmadığım zamanlar da… Artık neredeyse hiç pratik yapmıyorum, ama sürekli sahnede olduğumdan hep davul başındayım. Pratik yapmak tabii ki oldukça önemli, ancak iyi olmak istiyorsanız gerçekten çalmanız gerek.

“Changing Time” adında gayet sinematik bir Jojo Mayer & Nerve biyografisi yayınladınız. Bu projeden bahseder misin? Proje bir arz-talep meselesi miydi yoksa tamamen içten gelen bir şey mi?

Projenin aslında daha eski bir hikayesi var. Yıllar önce projeyi prodüksiyonun beni yansıtmadığını düşünerek reddetmiştim. Proje sanki ünlü bir İsviçreli müzisyen hakkında röportaj yapmak gibi olmuştu. Ancak sonrasında davulcu ve aynı zamanda yönetmen bir arkadaşım Alexis Amitrigala’nın yardımıyla kendimi daha iyi ifade edebildiğim bir projeye imza atabildik. Birçok yaratıcı insana hitap eden ilginç bir hikaye olabileceğini düşünerek, geriye doğru giden bir kültürel iklimde ilerlemek isteyen bir sanatçı hakkında bir film yapmak istedik. Engellere nasıl karşı çıktığımızı ve çözüm bulma yollarını göstermek yararlı ve cesaret verici olabilirdi. Ben de bunu yapmayı kabul ettim ve bir film ekibi birkaç aylık bir süre boyunca bizi takip etti. Sonuç “Changing Time” oldu.

Yaptığınız müziğin elektronik değil, çağdaş estetik algının bir füzyonu ve soyutlaması olduğunu söylüyorsunuz. Bu bir müzik tarzının ötesinde sanat üretimine genel bir yaklaşım gibi ve değişim kaçınılmaz. Bu bağlamda bizi gelişime yönelik ne gibi yenlik ya da değişiklikler bekliyor?

Tahminimce en büyük kültürel değişiklik otomasyon olacak. Milyonlarca iş kaybedilecek ve toplumumuz bununla uğraşmak zorunda kalacak. Sanat ve müzik de dahil olmak üzere hayatımızın birçok yönü üzerinde bir etkisi olacak. Asıl soru, herhangi bir performansın arkasındaki değerlerin meşruluğunu ilgilendirecektir. İnsan ya da makine… Bu farkındalık, insan ifadesi ve yaratıcılığında yeni yollar açacaktır.

Babylon konserine sadece benim 10’dan fazla arkadaşım seni dinlemeye gelecek. Onlara söylemek istediğin bir şey var mı?

Konsere katılacak olan herkese şimdiden çok teşekkürler! Gerçek bir beklentiyle sizi dinleyecek bir insanın olması bugünlerde gerçekten çok değerli…

Sanırım Türkiye’yi oldukça seviyorsun. Daha önce Kabak’ta ve Türkiye’nin bir çok sahnesinde konserler verdin. Türk Caz Müziği’ni de takip ediyor musun?

New York’taki evime döndüğümde orada Türk müzisyenlerinin olduğu bir sosyal çevrem var. Hepsi müzik konusunda hevesli ve ileri gidiyorlar. Engellerin nasıl üstesinden gelineceğini biliyorlar.

Son olarak yakın gelecekte bizi hangi projeler bekliyor?

Nerve ile beraber tamamen akustik olarak kaydı 1 Haziran’da yayınlayacağız. Elektronik bir enstrüman kullanmadan yaptığımız müziği görmek adına bir deney oldu bizim için. Bu yıl ABD, Avrupa ve Asya’da çok fazla sahne almaya devam edeceğiz.