Fotoğraf: Zero Istanbul
B
u sene çıkardığı “A Lunar Manoeuvre” albümü ile yerli sahnenin en çok dinlenen gruplarından biri olan In Hoodies, ay sonunda Zorlu PSM‘in heyecanla beklenen MIX Festivali‘nde sahne alacak. Rave Mag olarak In Hoodies yani Murat Kılıkçıer ile festival öncesinde samimi bir röportaj gerçekleştirdik. In Hoodies’ın ilk albümün aşamaları, sanatın güncel durumu ve grubun geleceği röportajımızın önemli başlıkları oldu.
Yaklaşık 1.5 yıl önce Bursa’da kendi halinde müzik yapan birisinden; Londra’da konser veren, yılın albümlerinden birine sahip olan bir müzisyen haline geldin. Bu inanılmaz yolculukta kırılma noktasını ne olarak görüyorsun?
Çok teşekkür ederim. Sanırım birkaç kırılma noktası var. En önemlisi Chris Potter’ın şarkılara ilgi göstermesi ve kayıt kararı oldu herhalde. Geçen sene yaza doğru Müzik Hayvanı ekibi ve Eray Düzgünsoy’la tanışmak da çok belirleyiciydi. Aynı şekilde grubu oluşturan Todd Gibson, Feryin Kaya, Gülşah Erol, Çağrı Sertel ve Murat Yakupoğlu’nun bir araya gelmesi de böyleydi.
Müziğin senin için yeme içme kadar önemli bir şey olduğunu biliyorum. Müzikle uğraşmadığın zaman enerjini kaybettiğini de. Peki müzik senin içinde neyi dolduruyor ya da neyi yeşertiyor?
İfade etmek çok zor. Yaşadığımı en çok hissettiğim anlar müzik dinlediğim ya da müzikle uğraştığım anlar. Hayata devam etmek, ertesi günle yüzleşebilmek için, iyileşebilmek, kendim gibi hissedebilmek için müzik var. Üretmek de bazen bir köpeğin yaralarını yalaması gibi, bazen sonsuz uzay boşluğuna sinyal gönderip cevap beklemek gibi. Etrafımdaki şeyler tarafından nefessiz bırakılıp da sosyal kaçış yolları bulabilen biri değilim. Sancısıyla kıvrandığım, zihnimi yoran şeyler var. Kuşatılmış, kapatılmış halde, belirli bir yerde durağan ve sert yargıların, ezici düşünce kütlelerinin altındayken iletişim ve gerçek bir bağ kurma ihtiyacı hissediyorum. ”Buradayım, bunları hissediyorum…bunların benim için anlamı var” diye elindeki yırtık, delik deşik bayrağı sallamak gibi… Saklandığın dolapta minik notlar yazıp, kapıyı azıcık aralayarak dışarı bırakmak gibi… Olmayan zamanı, alanı kafamda yaratmak zorundayım. Bazen sadece kendimi oyaladığım bir umut gibi hissetirse de başka türlü bunların içinde yaşamam mümkün değil. Müzik dinlemek ve üretmeye çalışmak bu anlamda kaçınılmaz benim için.
A Lunar Manoeuvre’da The Verve’ün efsanevi albümü Urban Hymns ile Brit Ödülü kazanan prodüktör Chris Potter ile çalışma fırsatı buldun. İlk albümünü böyle bir isimle hazırlamak müzikal perspektifinde ne türlü değişiklikler yarattı?
Bu da analiz etmesi çok zor birşey benim için. En kısa söyle anlatabilirim, Chris ve bir araya getirdiği müzisyenler yaptığım şeye inanmamı sağladı. Onun çalışmasını, konsantrasyonunu, kendini adayışını ve işine hakimiyetini görmek çok etkileyiciydi. Her gece daha önce çalıştığı insanlara ilişkin hikayeler dinleyip çocuk gibi hissediyordum. Hem bu tür konuşmalar, hem de albümde yer alan herkesin yaklaşımı kendimi daha iyi ifade etmemi, hata yapmaktan korkmamamı, yeni şeyler denememi sağladı.
Ay sonunda Zorlu PSM’de gerçekleşecek MIX Festival ülkenin önemli müzisyenlerini tek bir yerde toplayacak. Bu tür festivallerin müzisyenler ve dinleyiciler açısından taşıdığı önemi nasıl tanımlarsın?
Çok çok değerli. Tabii ki sadece müzik endüstrisi değil tüm dünya yokuş aşağı gidiyor. Bir yandan ülkedeki siyasal delilik diğer yandan sanatın da her geçen gün sadece bir diğer tüketim aracına dönüşmesi, sadece tüketici-ürün denkleminde düşünülmesi. Tüm bunlardan hepimiz sorumluyuz. Kendini zararsız görmek yeterli değil. Çözüm için birşey yapmadan ‘‘ her yerde bu sorunlar var’’ gibi ifadeler benim için konformist cesaretsizlik cümleleri sadece. Demek istediğim sorunun parçası olan ya da sorunu besleyen insanların çoğu problemi başka şeylerde görüp, parmaklarıyla başla yerleri işaret ediyorlar ve herşey yolundaymış gibi hayatlarına devam ediyorlar. Üretenin bile göremediği ya da (belki de bir çeşit mecburiyetle) devam edebilmek için görmemeyi seçtiği bir sürü parıldayan ama yamuk dişliden oluşan inanılmaz bir mekanizma var.
Dışarıda başka herhangi bir endüstride gözünüzün önünde, burnunuzun dibinde olan boğucu ve yorucu karanlık tabii ki sanatta da korkunç boyutlarda. Tüketim eksenli eğlence pırıltısı ve maskelenmiş duygusallık altında sadece daha az fark ediliyor belki. Sonuçta kimsenin tam olarak anlamadığı bir şekilde çarklar dönmeye devam ediyor. Bu devinim, bu aksak makinenin kesici, tahrip edici hareketleri, sonuçlara gerçekten dikkat etmedikçe anlaşılmayabilir. Bu istatistiklerle algılanabilecek bir şey değil. Tüm diğer sorunların yarattığı berbat gürültü içinde sanattaki tahribatı ve bunun hayatımızdaki etkilerini farketmek çok kolay değil ama kulağınızı yere dayarsanız yeni müziğin yolunu kesen, melodilerin üstünde yürüyen, şarkıları ezen şeyleri görebilir, burada üretilen ve üretilebilecek harika müziğin kırılgan kabuğundan, hassas kemiklerinden çıkan çıtırtıları duyabilirsiniz.
Eğer birbirine mesafeli duran müzisyenler, gruplar, yazarlar, radyolar, organizatörler, konser mekanları böyle davranmaya devam ederlerse 20 yıldır dinlediğimiz şeyleri bir 20 yıl daha dinleyeceğiz. Mucizevi bir şekilde ya da çeşitli desteklerle sıyrılabilmiş istisnalar hariç buradan çıkan müzik, kendini tekrar ederek biten ya da bir çeşit nostaljiyle dönmeye devam edecek bir alan olarak kalacak sadece. Tüm festivallerde her sene aynı sanatçıları izlemeye devam edeceğiz ( ve tabii onlar da kendilerini yenileyecek motivasyondan yoksun kalacaklar). Bir de bu yavaş ve yumuşak kıyımdan geçmeden, alaturka desenlerle dinleyiciye yumuşakça dayatılanlar yani geriye kalanlar da dokusuz, tatsız, sadece uyuşmaya ve aptallaşmaya yarayan müzikler olacak. Diğer tarafta inanılmaz üretimler yapabilen müzisyenler muhasebeci olup günlük işlerinin sonrasında evde enstrumanını çalan kanepe müzisyenlerine dönüşecekler.
Bu yüzden çoğumuzun sadece dans ederek eğlendiği melodiler, ritimler bir anlamda burada gerçekten hissederek yapılan, ham ama gerçek müziğin bitişini kutlayan cenaze marşları. Pek çok insanı eğlendiren bu müzik benim için kasvetli bir deklarasyon gibi. Bu konuda mızmızlanmak yerine daha iyi ve daha çok üretmeli, daha çok paylaşmalı, yeni yollar denemeliyiz ve kesinlikle daha çok bir araya gelmeliyiz. Hantallaşan, sonuna gelen sistemleri bırakıp birleşmeliyiz. Eğer müziği önemsiyorsak, umurumuzdaysa. Sonuçta, bu açıdan da MIX ve onun için verildiğini gördüğüm emekler benim için çok çok değerli.
Albümünü dinleyenler bilecektir ki sözlerin gerçekten çok güçlü ve dokunaklı. Kanımca bu sözler sadece duygu yoğunluğu yaşayan birinin kaleminden çıkabilir. Bu şiirsel sözleri kaynağını neye borçluyuz?
Teşekkürler, çok naziksiniz. Herhalde en çok etkileyen doğrudan yaşadıklarım ya da içinde olduğum şeyler. Kitaplar, filmler, diziler, insanlardan duyduklarım, gördüklerim…
Müziğini ve etkilendiğin isimleri inceleyince yerli sahnedense batıya dönük olduğun anlaşılıyor. Kendini hiç yanlış yerde yanlış zamanda hissettiğin oluyor mu?
Evet sürekli 🙂 Daha iyi olabileceğim başka bir yer ve zaman var mı bilmiyorum da. Sanırım herkes benzer şeyler hissediyordur. Aslında benim için engelleyici olan ve yaşamayı güç hale getiren temelde yer değil oradaki insanlar ve yaklaşımları oluyor genellikle. Bu yüzden dediğim gibi müzik bulunduğumuz yerde farklı gerçeklikler yaratmak yani bir çeşit kendini savunma aracı olarak da var .
2016 benim açımdan damgasını Radiohead ve Massive Attack’in yeni albümleri ile vurdu. Bizim için yılın en beğendiğin albümlerini sıralayabilir misin?
Çok haklısınız, Radiohead ve Massive Attack. A Moon Shaped Pool’u neredeyse her gün dinliyorum. Bir de David Bowie’den “Blackstar” ve Nick Cave’den “Skeleton Tree” de benim için oldukça değerli albümler.
İstediğin bir yönetmenin yeni filmine soundtrack hazırlama şansın olsaydı hangi yönetmeni seçerdin?
Shane Meadows ya da Wes Anderson
Bizi yakın gelecekte In Hoodies adına neler bekliyor?
Ben de tam bilmiyorum. Kaydetmek istediğim şarkı yığınına ve engellere bakıp duruyorum. Hem kayıt, hem bunların iletilmesi, hem canlı performans anlamında çok fazla fikir, yapılabilecek çok fazla şey vardı. Kimini kişisel sebeplerle kimi benim dışımda, benden büyük şeyler ve çeşitli aksilikler yüzünden yapamadım. Bahanelerin anlamı yok, iyi oldukça başka şeyler deneyeceğim. Herneyse, ikinci albüm uzak değil. Bir yandan olabildiğince fazla yerde konser vermeye çalışacağız.
Bize vakit ayırdığı için Murat Kılıkçıer’e teşekkür ederiz.