Arctic Monkeys’i tek kelimeyle tanımlamamı isteyen biri çıkarsa, cevabım bellidir: Garip. Bu adamlar kim? Neden böyle müzik yapıyorlar, onlar ne tutarsız ama mantıklı sözlerdir, onlar ne dengesiz melodilerdir? Bir şarkılarını dinlerken neden üç farklı şarkı dinliyormuş gibi olursunuz? Bunların cevabını bu yazıda vermeye çalışacağım. Tabii ki Rock’n Coke’a gelmeleri de yazıyı yazmam için bir etken, ancak uzun zamandır bu adamlar hakkında bir yazı yazmak istiyordum, fakat cümlelerimi hiç toparlayamadım. Çünkü bu grup garip. Şarkılarını dinlediğinizde ne hissedeceğinizi bilemiyorsunuz. Size kesin duygular veremiyor. Ben genellikle tutarlı grupları severim: Ya çok coşkuluları, ya çok hüzünlüleri, ya da çok melodikleri. BU grup öyle değil. Bu grup; bir albümlerini alıp önünüze koyduğunuzda, şarkılarını açıp tek tek dinleme cesaretini gösterebildiğinizde, sizlere her kayıtta sürpriz yapabilecek bir kapasitede. Birden hızlanan ya da yavaşlayan melodileri, anlamsız görünen ancak oldukça eğlenceli sözleri ile birleşince ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.
En baştaki sorularımıza dönecek olursak, istediğim sorudan başlayabilirim, çünkü artık liseyi bitirdim ve kendi yazımı yazıyorum. Ancak ön sıralarda oturan, dersine iyi çalışmış bir öğrenci olarak, ilk sorudan, sırayla başlayacağım. Bu adamlar kim? Bu adamlar, bizlerin lise 2 trigonometrisiyle uğraştığımız yaşlarında, anne-babalarından doğum günleri için gitar isteyen adamlar. Bu adamlar kızlarımızın cafelerde oturup mesaj attığı, erkeklerimizin internet cafelerde oturup Counter attığı yaşlarda garaj müziği yapan adamlar. Bu adamlar, büyük grup olmak için büyük kayıt şirketleriyle anlaşmanın çok da gerekli olmadığını, internetin dünya üzerindeki her şeyi değiştirdiği gibi müzik endüstirisini de değiştirebileceğini gösteren adamlar.
Evet bu kesinlikle bahsedilmesi gereken bir hikaye. 2004 yılında ilk demoları Beneath The Boardwalk’ı bir arkadaşlarının kayıt edip, bir internet sitesine koymasıyla, bir anda ünlü olan Arctic Monkeys, bir anda ülkenin en önemli müzik olayı olarak ortamlara düştü. BBC’de bile onlar konuşuluyordu. Türkiye’nin en önemli yeraltı zenginliği bor madeniyken, İngiltere’ninki Arctic Monkeys’e dönüşüverdi. Ancak, bu durum çok uzun sürmeyecekti…
Whatever People Say I Am, That’s What I’m Not (2006)
“But all of that’s what the point is not, the point is that there ain’t no romance around there…”
Şimdi elimizdekilere bir bakalım: Yer Birleşik Krallık, gitarcı kaliteli, vokal müthiş sesli, yakışıklı ve karizmatik, ortaya çıkan ürün yenilikçi ve umut verici. Daha sonra da dünyanın en büyük müzik şirketlerinden Domino Records’u anlaşmaya dahil edelim: Sizlere de daha yeni başlayan, ancak başarılı bir şekilde sonuçlanacak bir öykü gibi gelmedi mi?
Eylül 2005’de biten albüm kayıtları, düzenlemeler yapıldıktan sonra 30 Ocak’ta yayınlanacaktı, ancak yoğun talebe dayanamayan Domino Records, albümü 26 Ocak’ta ortamlara saldı. Sonuç tek kelimeleyle mükemmeldi. İngiltere tarihinin bir günde ve bir haftada en çok satan albümü haline geldi. Yanlış duymadınız, The Beatles’lar, The Smiths’ler, Radiohead’ler, Pink Floyd’ların memleketi olan İngiltere’de, tarihin en büyük satış başarısını yakaladılar. Bu küçük bir şey değil, bu önemsiz bir şey de değil. Ve İngiltere’nin en büyük müzik dergisi NME, albümü tüm zamanların en iyi İngiliz albümleri listesinde 5. Sıraya koydu. Ayrıca İngiltere’nin en prestijli ödülü olan Mercury’nin de sahibi oldular.
Albümün aldığı sayısız ödülü ve kazandığı başarıyı bir kenara bırakırsak, artık kendisinden bahsetme zamanımız geldi. Albümü elinize aldığınızda ilk göreceğiniz şey olan albüm kapağına bakalım: Müthiş karizmatik bir abinin nefis bir kayıtsızlıkla sigara içip bize bakışını gösteren kapak, 10 numara 5 yıldızı hak eder. Aynı zamanda içinden çıkan CD de, üzerindeki sayısız sigara izmaritiyle bizleri selamlar.
Bu sitede yer alma nedeninize, yani müziğe gelecek olursak, albüm için rahatlıkla türünün en iyilerinden biri diyebiliriz. Çünkü türüyle karşılaştırmak zor, çoğuyla kıyaslanamaz bile. Bunun sebebi ise oldukça değişik, garip bir melodi ağıyla örülmüş yine aynı ilginçlikteki sözlerle sizleri sarması. I Bet You Look Good On The Dancefloor, Still Take You Home, Mardy Bum, yazımızın başlığına da isim veren When The Sun Goes Down, albümün öne çıkan kayıtları.
Ve bunlarla birlikte, albümün son kaydı olan A Certain Romance kesinlike albümün en bomba şarkısıdır. Müthiş bir agresiflikle başlayıp, daha sonra; hayvansever kızlarımızın küçük bir köpek gördüğünde verdikleri tepkiye dönüşen, çok tatlııııııı devam eden bir melodiye ve eğlenceli sözlere sahip. Buyurunuz efenim:
Favourite Worst Nightmare (2007)
“Oh, when you look at me like that my darling, what did you expect?”
İlk albümleri ile muhteşem bir başarı yakalayan bu hınzır çocuklar ve yakışıklı solist (kıskanıyorum), “biz parayı vurduk aga, artık vuralım kuruya” dememişler, boş durmamışlar ve hemen 1 sene sonra Brianstorm adlı single’ı, ardından da yeni albümleri Favourite Worst Nightmare’i yayınladılar. Sonuç yine mükemmeldi.
Önceki albüm kapağının aksine, sadelikten uzak, içinde müthiş ironiler ve göndermelerle dolu, metaforlar; alt metinlerin havada uçuştuğu, kısacası hiçbir şey anlamadığımız bir albüm kapağıyla geldiler bu sefer. Olsun dedik sineye çektik ve şarkılara gömüldük. Bizim daha önceden bildiğimiz, albüm öncesi çıkan ve İngiltere listelerinde 2. Sıraya kadar yükselen Brianstorm ile açılan albümün içinde, enfes klibiyle göz dolduran, bizim zor okuduğumuz Fluorescent Adolescent, müthiş bir mizah taşıyan Do Me A Favour, sesi kökleyip dinlenmesi gereken Old Yellow Bricks öne çıkan şarkılar.
Fakat ayrı bir paragraf açılması gereken bir şarkı var. Hatta ayrı bir yazı yazılabilir bu şarkının üstüne, kitap bile basılabilir. Evet tahmin ettiğiniz şarkı, 505. Aşırı yakışıklı solistimiz Alex Turner’ın sevdiceğini bulacağı otel odasının adı 505. Miles Kane ile birlikte çaldıkları şarkı, yavaş başlayan, aynı yavaşlıkta hızlanan, zamanı geldiğinde ise delicesine kopan bir melodiye sahip. Ayrıca içinde “ I’d probably still adore you when your hands around my neck…” tarzı dizeler geçen şarkının, bayağı bir erotik olduğundan, bahsetmemize gerek yok sanırım. Eğer bu şarkıyı daha önce duymamış pis bir cahilseniz, açın dinleyin, göreceksiniz ki kesinlikle Rock’n Coke 2013’de çalacak, ve büyük ihtimalle son şarkı olacak. İyi ezberleyin!
Humbug (2009)
“And I hate that little game you had called, cry-ing…”
İlk albümü ile ikinci albümü arasında sadece 1 yıl bulunan grubun, bu sefer niye iki sene beklediklerini merak ediyor olabilirsiniz (ya da etmiyorsunuzdur, size ne sonuçta, ama yazıya bir şekilde girmem gerekiyor anlayış gösterin siz de ya…). Çünkü adamlar yine boş durmadı. En azından yakışıklı solistimiz Alex Turner durmadı. Kardeş grupları The Rascals’ın yetenekli gitaristi-vokali Miles Kane ile bir proje grubu oluşturan Alex, grubun adına The Last Shadow Puppets dedi, kucağımıza 60’ların havalarındaki enfes hüzünlü şarkılar bıraktı ve grubu hemen bir senede dağıttı. Yazı çok uzuyor, o yüzden bu grup hakkındaki detayları şuradan; (http://bit.ly/18Cvxt4) görebilirsiniz.
Bu seferki albüm kapağı şenliklerimizi, İngiltere’nin neresinde olduğunu bilemediğimiz, ama bir şehrin içinde ve bir kapının önünde zibidilik yaparken çekilmiş grup elemanları ile karşılıyoruz. Sol altta duran solistimiz Alex, fotoğrafta görülmüyor ancak büyük ihtimal Tatar Ramazan’ın hapishanede yaptığı gibi, çöküp, duvara sırtını yaslamış sigara içiyor. İşte değerlerimizi böyle çalıyorlar…
Zorlama şakaları geçecek olursak, 2 sokak sonraki sapaktan müziğe geliriz (bak hala şaka yapıyorum). Müzik yine güzel, yine hoş. Bizi şaşırtmıyorlar. Önceki albümlerden çok daha olgun bir albüm ile karşı karşıyayız. Arctic Monkeys bu albümde yeni bir şeyler denemiş. Kimi sever kimi sevmez ancak ben 2. Albümlerinin daha yakışıklı olduğunun kanaatindeyim. Fakat albümün içindeki Crying Lightning, My Propeller, Pretty Visitors, Secret Door gibi müthiş kayıtları, herhangi bir indie grubunu oturup ağlatacak kalitede.
Artık formatımı çözdünüz, son paragrafta en iyi şarkıyı ele alıyorum. Bu sefer en iyi şarkıyı almayacağım, zira bana kalırsa Crying Lightning en iyisi. Bu sefer alacağım şarkı dünyanın en ucuza mal edilmiş klibiyle dikkat çeken Cornerstone. Aynı zamanda bir adamın karizması nasıl yıkılır bize bunun dersini veriyor. Bu arada az daha söylemeyi unutuyordum, albümün prodüktörü İngiltere’nin en delikanlı Rock müzik yıldızı, Queens Of The Stone Age’in vokali Josh Homme. Şimdi kemerlerinizi bağlayın, sizi kliple baş başa bırakıyorum:
Suck it And See (2011)
“And do you look into mirror to remind yourself you’re there, or have somebody’s goodnight kisses got that covered?”
Bu albüm hakkında, hiçbir şey demeden önce kapak hakkında konuşmak istiyorum. Ve şimdi konuşuyorum. Evet şu an konuşuyorum ve hiçbir şey söyleyemiyorum. Çünkü kapak hakkında söylenecek hiçbir şey yok. Dünyanın en kötü albüm kapağı açık ara budur arkadaşlar. Rober Hatemo’nun Sihirli Değnek adındaki müthiş albümünün, enfes saç kesimli albüm kapağı bile bundan iyidir. Sanırım grup bize bu albüm kapağı ile, albümün ismindeki mesajı vermek istemiş: “Yok lan size albüm kapağı, dinleyin de görün işte, yok artwork falan…”
“Boşver albüm kapağını falan şimdi, bize müzikten bahset” dediğinizi duyar gibiyim. Gerçi yalan söylemeyeyim, yine paragrafa başlamak için bir bahaneydi bu. Grubun 3. Albümleri Humbug ile birlikte gelen, “artık eskisi gibi değilsiniz, şarkılarınız daha ağır” eleştirilerinin yoğun bir şekilde tekrar duyulduğu bir albüm bu. Eleştiriler haksız da sayılmaz, ancak bunu olgunlaşmalarına verebiliriz.
Gerçi albümün ilk single’ı olan Don’t Sit Down ‘cause I’ve Moved Your Chair’in ismine bakacak olursak, hala zıpır hallerini koruduklarını söyleyebiliriz. Bunun dışında She’s Thunderstorms, Reckless Serenade, bir yıl önce çıkan Submarine adlı Alex Turner EP’sinde çok daha iyi bir versiyonu bulunan Piledriver Waltz bu albümün öne çıkan şarkıları.
Albümün en iyi şarkısına gelecek olursak, bu hiç şüphesiz Love Is A Laserquest olacaktır. Saf romantizm, eski sevgiliye sitem ve bol miktarda hayal kırıklığı içeren şarkının orijinalinden çok, KEXP radyosunda, vokalimiz Alex’in karizmasının; gerek deri ceketiyle, gerek gözlüğü ve saçları ile tavan yaptığı şekilde dinlemek daha hoş olur. Ayrıca buradan belirteyim, biraz sonra izleyeceğiniz videoda, Alex’in gözündeki gözlükten bende de var… Arctic Monkeys hayranı kızlara selamlar. ;))
AM (2013)
“And I go crazy cause here isn’t where I wanna be, and satisfaction feels like a distant memory…”
Biliyorum, albümün bu talihsiz ismi yüzünden bir çok şakalar yapıldı, geyikler döndü, yeri geldi gülündü, yeri geldi kalpler kırıldı… Ancak bu isim hakkında benim de diyeceğim bir şey var. Hatta sizden isteyeceğim bir şey var. Bülent Arınç’ın, Rock’n Coke 2013 diye bir etkinlik olduğunu, festival hakkında en çok dönen geyiğin çadırlarda sevişmeler olduğunu, festivale Arctic Monkeys adındaki bir grubun geldiğini ve bu grubun son albümlerinin adının AM olduğunu duyduğunu düşünün. Bunların hepsini aynı anda duyduğunu düşünün. Nefis olmaz mıydı?
Albümün adının nereden geldiğini söylemek gerekirse, yeminli olmasam da tercüman sayılabileceğimden, direk Alex abimizden alıntılayayım: “Aslında ismi Velvet Underground’dan çaldım, bunu şimdi itiraf edeyim de kafam rahatlasın… Tabii ki VU albümlerinden…” Görüldüğü gibi yakışıklı olduğu kadar küstah bir solistle karşı karşıyayız.
Albüme gelecek olursak, henüz 2012 şubatında çıkan R U Mine? ile ilk single’ını verdiğini söyleyebiliriz. Artık albüm hakkında başka bir şey söylemeye gerek yok çünkü bu şarkıları sanırım 505’den sonra Arctic Monkeys’e ait, içinde en çok deha içeren şarkı. Böyle bir single ile açılan albümden daha neler bekleyebiliriz neler…
Tam “abi daha iyisini yapamazlar” dediğimiz anlarda, bir ay kadar önce Do I Wanna Know? adında bir single daha çıkardı Allahsızlar. Bu kadarını beklemiyorduk. Yine aşırı ritmik, eğlenceli, melodik, güzel sözlere sahip arşivlik bir şarkı önümüzdeydi. Bu da yetmedi, ismi tam anlamıyla şahane olan Why’d You Only Call Me When You’re High? çıktı. Anladık ki sonunda soru işareti olan Arctic Monkeys şarkıları çok şekilli oluyor.
Diğer parçalar henüz yayınlanmadı, yanlızca şarkıların ilk 30 saniyelerini içeren Preview’ları yayınlandı, onları dinlediğimiz kadarıyla, bu gelecek albüm, yani AM (evet adilik olsun diye yaptım…) nacizane grubumuzun en iyi albümü olmaya aday. Şimdi size hangi şarkısını koysam bilemedim, R U Mine?’ı koyardım ancak zaten çok biliniyor, 2. Single ile devam edelim:
Bitirirken
En son paylaştığım Do I Wanna Know?’u dinleyerek tam burayı okuduğunuzu hayal ediyorum. Aslında o yüzden neden Rock’n Coke 2013’e gelmeniz, neden bu grubu sevmeniz hakkında bir şeyler yazmama gerek yok diye düşünüyorum. Arkada melodi bunu size anlatacaktır. Anlatmıyorsa zaten fazla zorlamayın. “We could be together, if you wanted to…” der, bir çadır kurarız biz de kendi başımıza…