Evet son 20 yılın en iyisi. Buna kesinlikle şüphe yok. Asıl merak uyandıran, tüm zamanların en iyisi mi? Dünya üzerindeki müzikseverler arasında, açık oy-gizli tasnif yöntemiyle demokratik bir oylama yapılsa, tüm zamanların en iyisi kim diye sorulursa, birinci olacağına emin değilim ancak, ilk 5’e gireceğine eminim Radiohead’in.
Bizi şaşırtmamakla birlikte yine Ada’dan çıkan bu çocukların tarihi, yine bir lise hikayesine dayanıyor. Lisede dersler yoğun diye sadece cumaları çalan gençlerimiz, bu bakımdan ilk olarak On a Friday adında bir grupla yollarına başlamışlar. Lise, ÖSS stresi, üniversite falan derken, her haftasonu tekrar tekrar toplanmışlar. Zamanla tanınmaya başlayan grup, en sonunda dünyanın en büyük müzik prodüksüyon şirketlerinden EMI ile masaya oturmuş, 6 albümlük bir anlaşma imzalamış ve daha sonra da, müthiş grup Talkingheads’in bir şarkısı olan Radio Head’den ilham alarak daimi adlarına kavuşmuşlardır. EMI’de bunları bağlayan abiyi tebrik etmek lazım, adamda cidden Atatürk gibi bir ileri görüşlülük varmış.
Pablo Honey (1993)
“When you were here before, couldn’t look you in the eye, you’re just like an angel, your skin makes me cry…”
Efsanenin başlangıcı. İlk göz ağrısı. İlk çocuğunuz, içten içe en çok sevdiğiniz. Albüm kapağı da bunu söyler, yeni açmış bir çiçeğin içindeki bir bebek kafası. Daha yeni doğduklarını sembolize eder. Bu albümü tek kelimeyle özetlemek gerekirse, o kelime Creep olurdu. 1993’de çıkarttıkları bu ilk albümün en ünlü şarkıları olan Creep, hala daha rahatlıkla iddia edebilirim ki en ünlü Radiohead şarkısı.
Ancak şöyle bir sıkıntı var ki, bu güzel albümü hem bu kadar ünlü yapan şey Creep şarkısı, hem de hakkını yiyen şey yine Creep şarkısı. Çünkü albümün içinde oldukça başarılı başka şarkılar da bulunuyor. Lurgee, Prove Yourself, How Do You, Anyone Can Play Guitar bunlardan bazıları.
Şimdi albümü temsilen hangi şarkıyı koysam bilemedim. Bu albümü temsil edecek şarkı hiç şüphesiz Creep olurdu. Ancak dünya üzerinde müziksever olduğunu iddia edip bu şarkıyı bilmeyen birini tanımıyorum. O yüzden tekrara düşmeye gerek yok. Albümdeki 2. Favorim olan, Thinking About You, sizleri bekler. Buyrunuz efenim:
The Bends (1995)
“The troubled words of a troubled mind, I try to understand what is eating you…”
Bu sitede 25’e yakın yazı yazdım ben. Uzun süreni oldu, kısa süreni oldu, yazarken sıkıldığım oldu, bi 10 sayfa daha fazla yazmak istediklerim oldu. Ama hiç bu kadar zorlandığım bir yazı hatırlamıyorum. Çünkü sıfat bulmak çok zor. “Güzel, muhteşem, müthiş, enfes, nefis, nefes kesici…” Bunlar yetmemeye başlıyor bir süre sonra. Daha ikinci albümündeyim grubun, önümüzde daha OK Computer ve Kid A gibi albümler var, ulan daha Amnesiac var! Ancak her albümüne HARİKA dememek için kendimi zor tutuyorum. Hatta tutmuyorum artık. Harika bir albüm bu. Bana kalırsa en hardcore Radiohead albümü. Yani çok fazla sevilmez, çünkü zor bir albümdür. Bunun sebebi, 1-2 parça hariç aşırı akılda kalıcı melodilere ve sözlere sahip değildir. Derin bir albümdür. Sözler ve melodiler dikkatli dinlenmeli, içsellleştirilmelidir. Her şeyi çok çabuk tüketmeyi seven gençliğimizde bu tarz nitelikler pek fazla bulunmadığından, 1-2 şarkısı hariç pek bilinmez. Ancak dediğim gibi, en derin ve en iyi albümlerinden biridir Radiohead’in.
Albümün tek tek her şarkısı çok iyi. Kısaca The Bends, Bulletproof, Bones, Black Star ve Just’a gerekli övgüleri verip geçelim. Tek tek bahsedilmesi gereken 3 adet şarkımız var. Birincisi Hight And Dry. Durduk yere adamı depresyondan depresyona sürükleme gücünde olan bu şarkı, rakı sofrasına bile yakışacak kalibrede. İkinci şarkımız Fake Plastic Trees. Aynı High And Dry gibi depresyon ve acı kokan şarkının ilginç yönü ise, size umut vermeye devam etmesi. Mükemmel sözlere sahip.
Son şarkımız, albümün yıldızı, Street Spirit. Şarkı başından itibaren; tam anlamıyla mükemmel melodisi ve nefis sözleri ile, sizleri varoluştan yokoluşa, hacimden kütleye, gün batımından şafağa saracak, bitene kadar bırakmayacak. Normalde az bilinen bir şarkısını paylaşmak isterdim bu albümün, ama bu kadar övdük Street Spirit’i, artık paylaşmazsam olmaz. Buyrunuz:
OK Computer (1997)
“Wake, from your sleep, and dry all your tears, today we escape, we escape…”
Arkanıza yaslanın dostlar. Bir sigara yakın. İçmiyorsanız da başlayın, ilerde niye başladın diye sorarlarsa, bu albüm yüzünden başladım dersiniz. Kimse sizi yadırgamaz. Önünüzde sadece son 20 yılın en iyi grubunun en iyi albümü durmuyor. Önünüzde son 20 yılın en iyi albümü duruyor. Hatta belki de tüm zamanların en iyi albümü duruyor. Oasis kimmiş arkadaşlar? Blur kimmiş bunu bana söyleyin? 90’larda, en iyi olmak için bu iki grup yarışıyordu İngiltere’de. Radiohead, bu albümle boğazını şöyle gürültülü bir şekide bir temizledi, “Öhöm” dedi, “Çekilir misiniz arkadaşlar? Güneşimi kapatıyorsunuz…” diye de ekledi. Artık yarışta başka biri vardı. Hatta yarışta değildi, tek albümle bütün rakiplerine tur bindirmişti.
Albüm Airbag ile başlıyor. Lazım aslında, çünkü duvara çarpacaksınız. Paranoid Android devamında. Ne desem bilemiyorum bu şarkı için cidden. Yorum yapmak anlamsız. Dünyadaki en deneysel şarkıya bakıyorsunuz, tanışın onunla, merhaba deyin. Daha önce tanıştıysanız tekrar görüşün, vefalı bir arkadaş olun. İçinize bir mutsuzluk mu düştü? Subterrenean Homesick Alien sizleri bekliyor.
Öğleden sonra yalnız uyandınız, sadece kahveniz ve sigaranızı yanınıza alıp, akşamı kanepede yatıp tavanı izleyerek mı getirdiniz? Işığı kalkıp açmaya üşeniyor musunuz? Ona üşenmeye devam edin, ancak kalkın Exit Music’i açın. Tavana bakmaya devam edin. Ağzınıza 1-2 parça bir şey atıp, henüz dün geceki alkol kanınızdan çıkmamışken, bir şişe daha mı açtınız? Let Down’a merhaba deyin. Geceyi 3 ettiniz, kafanız çok mu bozuk? Atlayın arabanıza, çıkın boş bir yola, saatte 30 Km ile giderken direksiyona sarılın. Yoldan çıkmamak için sıkıca tutunun. Takın OK Computer CD’sini, Karma Police’i bulun.
Eve zar zor döndünüz. Ancak yarın iş mi var? Fitter Happier tam size göre. Artık daha çok spor salonuna gitmelisiniz, daha mutlu olmaya çalışmalısınız, daha yaratıcı, daha üretken çalışmalısınız. İş arkadaşlarınızla iyi geçinmelisiniz. Sokağın ortasında ağlamak yasak. Paranoyalarınızı bir kenara bırakın. Artık hazır gıdalar tüketmeyin. Çok fazla içmeyin. Pazar günleri süper markete gidin.
Sıkıldınız mı tüm bunlardan? Electioneering sizi bekler. Eğlenin biraz dans edin. Fazla da umutlanmayın ama, tam 3 dakika 51 saniye sonra, tüm zamanların en hastalıklı şarkısı Climbing Up The Walls başlayacak. Delirmenize ramak kaldı, hissedebiliyorum. Sakin olun. Bir banka soyun. Kendinize sevimli bir bahçesi olan güzel bir ev alın. Oraya gidin, sabah 8’de, mutlu bir şekilde uyanın. Alarmınız No Surprises olsun. Artık huzura kavuştunuz. Bir köpek de alın kendinize, adı Lucky olabilir. Artık dünyada bir The Tourist’siniz. Her zaman mutlu ve pek fazla düşünmeyen.
Kid A (2000)
“Standing in the shadows at the end of my bed…”
Üzülerek söylüyorum ki rock bitti arkadaşlar. Buraya kadar alternatif rock keyfimiz. Artık anlamını bile bilmediğim, oradan buradan okuyarak size söylediğim şu tarz albümler başladı: Emprovize, deneysel, synthezizer ağırlıklı olmuş artık albümler. Ben bu ucube sözcükleri kendimce Türkçe’ye şöyle çeviriyorum: Sözlerin artık eski öneminde olmadığı, melodinin öne çıktığı, kulağınıza mümkün olduğunca farklı seslerin geldiği şarkılar bütünü. Ama bunu yapan grup Radiohead olunca, yine harika yine enfes oluyor.
Vanilla Sky filminden hatırladığımız, Everything In Its Right Place ile başlayan albüm, güzel bir açılış yapıyor. Albümle aynı adı taşıyan 2. Track, Kid A, yine albümün en iyilerinden.
Bana göre albümün en mükemmel şarkısı ise, How To Dissappear Completely. Eski albümlerden biraz izler taşıyor. İçinizi yiyen bir melodi, vurucu sözler. Bizim eski arkadaş, Radiohead işte bu.
Bunlar dışında In Limbo ve Morning Bell de albümün iyi kayıtlarından. Ancak sizlere Idioteque ile veda etmek istiyorum. Bana kalırsa bu albümü en iyi özetleyen şarkı, basit ama vurucu sözler, hafif elektronik müzikle birleşen melodi ve ortaya çıkan inanılmaz iş. Buyrun:
Amnesiac (2001)
“If you’d been a dog, they would have drowned at you birth…”
Bu albümlerin 1 yıl arayla çıkmasının sebebi, Amnesiac’da bulunan şarkıların çoğunun kayıtlarının Kid A sırasında yapılmış olmasıdır. Hatta bu bir espriye bile konu olmuştur: Amnesiac’ın diğer adının Kid B olduğu söylenir.
Albüm yine Kid A gibidir, alternatif rock aşılmış, farklı işler yapılmıştır. Buna bağlı olarak, artık bu tarzı izleyen gruplardan da ayrılmıştır Radiohead, başka bir kulvara girmiştir. Bana sorarsanız girmese daha iyiydi, ancak bu işleri bile oldukça iyi olduğundan, ağzımı fazla açmıyorum.
Albümün öne çıkan şarkıları Pyramid Song, I Might Be Wrong ve Life in a Glasshouse. Özellikle sonuncusu. Üflemelileri koymayı kim düşünmüş şarkıya en başta bilmiyorum ancak, iyi düşünmüş, mükemmel bir sonuç çıkarmış.
Albümün en iyi şarkısı ise, hiç şüphesiz Knives Out. Aşırı karanlık sözleri ile, intihar şarkısı olmaya aday. Klibi de oldukça mükemmel. Buyrunuz.
Hail To The Thief (2003)
“We are accidents, waiting to happen…”
Yine Kid A ve Amnesiac kıvamında olan bu albüm, sarışın mavi gözlü vokalimize, “Sarı saçlım mavi gözlüm, eski albümler nerde?” diye sormamıza vesile olmuştur. Tamam OK Computer ile zirveye çıktık bu alternatif rock olayının, burada bırakalım demiş olabilirler, ama özledik be Radiohead’in gerçek halini
Her ne kadar şikayetçi görünsem de, konu Radiohead olunca, asgari bir kalite kaçınılmaz oluyor. 2+2=5 ile güzel bir açılış yapan albüm, bizleri selamlıyor. Go To Sleep ve Where I End and You Begin albümün öne çıkan şarkıları.
Bu albümlere benim biraz mesafeli yaklaştığımı anlamışsınızdır. Ancak bu sizleri önyargıya sürüklemesin, bu benim kişisel tercihim. Sizler isterseniz albümleri daha derinlemesine inceleyebilir ve büyük ihtimalle hayalkırıklığına uğramazsınız. Ben biraz nostaljide yaşayan bir adamım.
Albümün yıldınıza gelecek olursak, aynı zamanda grubun vokalinin de favori şarkısı olan There There, enfes huzur verici melodisiyle sizleri bekliyor.
In Rainbows (2007)
“Regard each other as you pass, she looks back, you look back; not just once, not just twice…”
İşte beklediğimiz albüm, işte beklediğimiz çıkış. O istediğim eski tarz Radiohead şarkıları yine olmasa da, neredeyse her şarkının mükemmel olduğu bir albüm var elimizde. Ayrıca bu albüm ile ilgili garip olan şey de şu: Hiçbir plak şirketi ile anlaşamayan Radiohead, albümü sitelerine koymuş, “istersen ücretsiz indir, yok illa verecem diyorsan gönlünden ne koparsa ver abi…” demiştir. Müzik endüstirisinde yaşanan en büyük gelişmelerden birine imza atan Radiohead, yine takdirimizi kazanmıştır.
Artık şarkılara geçelim: 15 Step: Nefis. Bodysnatchers: Harika. Nude: Deneysel ve başarılı. Reckoner: Son zamanlarda çıkmış en iyi şarkılardan biri. House Of Cards: “I don’t wanna be friends, I just wanna be your lover” diyerek Creep’e selam gönderen şarkı. Reckoner: Albümün en iyi ikinci şarkısı. Bu da çok iyi demek oluyor.
Go Slowly, Faust Arp ve Last Flowers… Yorum yapmaya bile lüzum yok. Müthiş kayıtlar. Ancak albümün parlayan yıldızı, Türkiye’de bile uzun süre listelerde 1. Kalmış Jigsaw Falling Into Place. Bu albüm çok güzel arkadaşlar. Cidden hakkını vermişler. Yardırın.
The King Of Limbs (2011)
“There’s an empty space inside my heart, where the weeds take root…”
Nasıl Kid A albümü bir yangınsa, Amnesiac albümü sizin serinleyeceğiniz yer oldu, In Rainbows ve bu albüm arasında da o bağlantı var. In Rainbows ile değişen grubun tarzı, bu albümle yerine oturmaya başladı.
Bu sefer az şarkıyla gelen albümün içinde yalnızca 8 parça bulunuyor. Açık konuşmak gerekirse çok da iyi bir albüm değil, Bloom, Little by Little ve Codex albümün en iyilerinden.
Albümün yıldızı ise, ilk çıktığı zamanlarda efsane olmuş videosu ile, vokalimizin boş bir alanda dans ettiği bir klibe sahip olan Lotus Flower.
Not: Bu hareketleri evde, barda, clubda, bilumum yerde denemeyin, maymun olursunuz maazallah. Bu karizmaya ulaşmak kolay değil…
Bitirirken
Dikkatinizi çektiyse, yazı boyunca grubun hiçbir üyesinin ismini kullanmadım. Özellike Thom Yorke’un. Ben de ona hayranım, tam bir dahi olduğunu düşünüyorum, sesini duyunca ereksiyonumu kontrol edemiyorum falan ama, özellikle şu Atoms For Piece denilen gruptan ve ‘Thom Yorke’un solo çalışmaları daha iyi abi yeaaaa “ diyen tiplerden bıktım. Radiohead, tüm zamanların en büyük gruplarından biridir ve bu başarıya sadece Thom Yorke sayesinde ulaşmamıştır. Bu bir ekip çalışmasıdır. Titreyin ve kendinize gelin a dostlar! Bir OK Computer kolay kaydedilmiyor bu memlekette!
Her şeyi bırakacak olursak, Radiohead, hepimizin hayatında yeri olan bir grup biliyorum. Özellikle 2000 öncesi albümleri ile, hala hepimizin playlistlerinde yer kaplıyor. Ve kaplamaya da devam etsin, çünkü bu sadece müzik değil, bu adamların yaptıkları sanat, bu adamların yaptıkları birer deha, bu adamlar birer dahi…