O

n Yıllarca süren muzaffer kariyeri ile nerdeyse kendi dalında bir efsaneye dönüşen Maria Callas’ın  hikayesidir bu. 20.Yüzyılın tartışılmaz divası 19.yüzyılın operasına sesi ve yorumu ile gerçek anlamını geri getirir. Kırılgan kişiliği, etkileyen ses tonu ve opera sahnesinde muhteşem performansı ile Maria Callas günümüzde bile  ismi hayranlıkla  anılan bir Primadonna’dır.

Yunanistan’dan Amerika’ya göç eden bir ailenin ikinci kızı olarak 2. Aralık 1923’de  dünyaya gelir Maria Callas. Mora Yarımadasından göç eden babası George Kalogeropoulos 1929 yılında soy ismini Callas olarak değiştirir. Henüz küçük yaşta annesinden pek ilgi görmeyen, kilolu bir çocuk olduğu için ciddiye alınmayan Maria kendi kendine şarkılar söyleyerek kendini bambaşka bir dünyaya ait hissetmeye başlar. Sesindeki o güzel tuhaflığı  babasının eczanesinde çalışan yardımcısı Rosalinda fark eder. Buna rağmen annesinin kayırdığı büyük kızı Jackie’nin (Yakynthy) piyano dersleri almasını sağlar ve Maria sadece dersleri  dinlemekle yetinmek zorunda kalır. Maria’nın evdeki tek arkadaşı kendisinden bir kaç yaş büyük olan ve 3 yaşında ölen abisi Vassilis olur. Bir gün Vassilis için ‘Paloma‘ şarkısını söylerken, açık pencereden sokağa ulaşan bu çocuksu ama müthiş ses bir şekilde yankı bulur ve sokaktan geçenleri durdurup alkışlanmasını sağlar. Maria için bu olay hayatının dönüm noktası olur. Sesinden annesi de etkilenmiştir ve ona  üç olağanüstü şan öğretmeni bulduğunu söyleyerek 3 tane kanarya Kuşu hediye eder. Maria Callas çocuk yaşta kanaryaları ile kendi kendini eğitmeye başlar. Kuşlardan havayı ciğerlerine doldurmayı, ardından yavaşça notaya uygun olarak kuvvetlice çıkarmayı öğrenir.

Maria Callas

1937 yılında ailesi şiddetli geçimsizlik yüzünden ayrılınca, Maria annesi ve kız kardeşi ile Atina’ya geri döner. Annesi Maria’yı beş drahmi ve bir tabak çorba’ karşılığında bir taverna’da işe verir. İlk başlarda sarhoşların arasında tek başına kalan küçük kız, kendisini çaresizlikle toparlar ve  sesi ile oradaki müşteriyi büyülemeyi de başarır. Fakat annesi Litsa’nın başka planları vardır. Durumlarının kötü olduğunu belli etmemek için Maria’nın bekaretini satmaya karar verir. Maria kışlaya şarkı söylemek için gittiğini sanıyorken bu acımasız gerçekle karşılaşır fakat cesaretini yitirmez. Kışlaya şarkı söylemek için gitmiştir ve tek amacı da budur. Kararlı bir şekilde Askerlerin karşısına trajik ve sihirli şarkısıyla çıkarak onları da sesinin büyüsü altına almayı başarır. Maria Callas zorlu hayatına rağmen çok sevdiği müziğine inatla tutunarak, kararlı ve  sağlam adımlarla ilerlemeye devam eder. Onun sesinden büyülenen ablasının sevgilisi Milton, Maria’nın Atina Konservatuarına girmesini sağlar. Maria Konservatuar’da Helvira De Hidalgo’dan şan; George Karakaudis’ten oyunculuk ve sahne zarafeti dersi alır.  Atina’da ilk defa Sahneye çıktığında (Cavalleria Rusticana’da) Maria Callas 14 yaşındadır ve  Konservatuarı da Maria Trivella’dan eğitim almaktadır.

Maria Callas – Madame Butterfly

Aldığı eğitim ve kendi yeteneği ile Maria Callas başarı merdivenlerini hırsla, coşkuyla çıkmaya devam eder. Müzik ve Opera adına bir çok konularda üstün bir rol alır. Repertuarları, 43 oyunlardan  ve diğer 34 opera aryalarından oluşur.Vokal aralığı fis’den yani Verdi‘nin Sicilya Vespers‘inden  f3‘e kadar bir an’da çıkabildiği gibi Maria Rossini‘nin Armida‘sını da kolaylıkla söyler. Maria Callas’ın üç oktavlık ton aralığı olan esnek sesi tüm vokal tekniklerini  kullanarak Belcanto şarkılarını söylemesinde bile üstünlük sağlar. Maria 1949 yılında  İtalyan işadamı Giovanni Battista Meneghini ile evlenir ve  İtalyan vatandaşlığına geçer.

1951 yılında Mexico City’de ‘Palace of Fine Arts‘ da ‘Aida‘ (Giuseppe Verdi tarafından Antonio Ghislanzoni libretto’su için yapılan, Egyptologist Auguste Mariette tarafından yazılmış dört eylemli bir Opera senaryosudur) rolünde sahne alarak seyirciyi hayran kitlesine eklemeyi başarır. Plak şirketi EMI tarafından canlı yayına alınan Opera daha sonra 1990’larda ‘Aida Live 1951‘ albümü olarak piyasaya sürülerek o tarihi an’ı kötü kayıt sesi ile de olsa  ölümsüzleştirir. Maria Callas Cherubini‘nin Medea‘sını,Verdi’nin La Traviata içinde Violetta‘yı(1951), Mozart‘ın ‘Saraydan Kız Kaçırma‘sında Constanze‘yi (1952)  canlandırır. Bunlar Maria’nın rol aldığı en ünlü operalardan bir kaçıdır. En büyük emeği de  Rossini, Donizetti ve Bellini bel canto operaları’nı  tekrar keşfederek hayata döndürmesi olur. Donizetti’nin Anna Bolena ve Lucia di Lammermoor veya  Bellini’nin Norma ve Il pirata’sında gösterdiği performansla Maria Callas daha sonra aynı rollerde sahne alarak üne kavuşacak olan Joan Sutherland ve Montserrat Caballé gibi şarkıcıların yolunu açar.