Hazırlayan : İdil Ateş
Bir röportajınızda müziğe yeni başlayanlar için tavsiye olarak farklı müzik tarzlarından da beslenmelerini söylemişsiniz. Peki Portecho kendi orijinal tarzını oluştururken hangi tarzlardan beslendi?
Deniz : Portecho’nun tarzını oluşturması bilinçli ve kontrollü bir şekilde olmadı tabi ki. Doğal olarak gelişti. Küçüklüğümüzden beri etkilendiğimiz ve dinlediğimiz müzikler büyük rol oynadı. Hatta sadece müzik değil, izlediğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar, oynadığımız oyunlar hep Portecho’nun kendi sesini bulmasında etkili oldu. Ben küçüklüğümde çok sağlam bir tv kültürü ve pop bombardımanına maruz kaldım. Michael Jackson’a 5 yaşı civarı başlayan ilgim, giderek gelişti, değişti ve ben kendimi 10 yaşlarında Slayer dinlerken buldum. Anneme Slayer sözlerini bu dönemde tercüme ettiriyordum. Sağolsun beni kırmayıp bu işkenceye katlanıyordu. Sonra 15 yaşı civarında gitar çalmaya başlayınca yavaş yavaş caz’a ve alt türlerine ilgi duymaya başladım. Özellikle rock ile cazın buluştuğu Zappa, Mahavishnu gibi örnekler beni çok etkiliyordu. Tam o sıralarda da takıntı halinde Django Reinhardt dinlemeye başladım. Sanırım ilk ve tek idolüm o oldu. Gitarını tutarken ince bıyıklarıyla gülümsemesi, müziğe yaklaşımındaki eğlence ve hafife alma benim yaklaşımımı da doğrudan etkiledi. 2000′lere yaklaşırken, çağdaş elektronik müzikler ve ilk Moondog ile ilgi duymaya başladığım minimalizm çok besleyici oldu ve tüm bunların birleşmesinden kendi müziklerim ortaya çıkmaya başladı. Portecho’da da bu bahsettiğim tüm tarzların izi rahatlıkla sürülebilir.
Tan : 80′lerde İlkokula gittiğim dönemlerde walkman’imden deli gibi Alphaville, Duran Duran ve A-ha gibi grupları dinlerdim. Daha sonraları Bryan Ferry ve David Bowie hayatıma girmeye başladı. Ergenlik dönemini metal dinleyerek geçirdikten sonra bir gün TRT prodüktörü olan annem Hülya Tunçağ bana, “al bak bu ilgini çekebilir” diyerek Nick Cave & The Bad Seeds’in “Henry’s Dream” albümü verdi. Metal dinlemeyi tam olarak bırakmasam da o günden sonra dinlediğim müzikler tamamen değişecekti. James, Happy Mondays ve Stone Roses gibi 90′ların İngiliz alternatif grupları, bugünkü müziğe yaklaşımımı belirleyen gruplar oldu. Tüm zamanlar için vazgeçemediğim gruplarsa, Pink Floyd, Scott Walker ve Beatles olabilir.
Yaptığınız müziklerin içinde dinlediğiniz hangi isimlerin etkileri vardır?
Deniz : Her dönem önem sırası değişmesine rağmen, demirbaşlar hep aşağı yukarı bellidir. Moondog, Django Reinhardt, Brian Eno, Police…
Tan: David Bowie, Pink Floyd, Scott Walker, Philip Glass
Şarkılarınızdaki rock soundu daha sonraki albümlerinizde öne çıkabilir mi? Ya da Portecho sahip olduğu soundu değişime uğramadan devam ettirmek mi ister?
Deniz : Portecho’nun bir parti programı yok. Tan ile ikimizin kimyasından kaynaklanan değişmezlerimiz, sınırlarımız var. Bunlar vokal, gitar, bas tekniklerimizden de kaynaklanıyor. Hep bu hamuru değişik değişik zamanlarda, synth-pop ekseni etrafında yorumluyoruz. Ve genelde dans ettiren, sözlerin önemli olduğu, sıcak ve samimi parçalar ortaya çıkıyor. Portecho’nun müziğine dönem dönem başka şeyler eklenip çıksa da temel olarak bunlar kalıyor.
Tan : Öte yandan bu albüm, önceki iki albüme göre çok daha az “rock sound”lu zaten. Kesin bir şey söylemek şu an için zor olsa da ben bu etkileşimin artacağını değil, azalacağını öngörüyorum.
Elektronik müzikte sözler ritmin gerisinde kalıyor, şarkı sözleri dikkat çekmiyor. Fakat sizde bu genellemeyi yapamıyorum. Şarkı sözlerini, kendinizi ifade etmek için bir araç olarak kullanıyor musun yoksa melodiye verdiğiniz önem daha mı fazla?
Deniz : Her parça değişik bir yaklaşım gerektiriyor. Shall We Try’da sadece shall we try diyoruz ama parçanın yapısıyla bir anlam ifade ettiğini düşünüyoruz veya Motherboy’daki Seven Stops’da bir kısa film hikayesi gibi bir hikaye anlatıyoruz. Veya yine Motherboy’daki Unkind parçasında olduğu gibi müziğin yarattığı atmosfer sözleri şekillendiriyor ve gençlerin süpermarketlerin park yerlerinde içip eğlendiği bir durum anlatıyor. Ama genel olarak Portecho’da hep sözler önemli bir yere sahip oldu. O anlamda pop veya rock müziğe elektronik müziğe olduğundan daha yakın duruyor.
Tan: Motherboy bizim için sözlerine en çok özen gösterdiğimiz albüm oldu ama tabii ki melodi bizim için ilk sırada geliyor. Genelde de önce melodiyi bulup, sözleri sonra yazıyoruz, gene de sözlerin de müzikle tam bir uyum içinde olması gerekiyor. Parçaları yazma aşamasında meldoiyi mırıldanırken bir kelime bazen kendiliğinden geliyor ve parçanın o bölümüne çok yakışıyor. Geri kalan sözleri de o kelime üzerine kurabiliyoruz.
Benim sevdiğim bir klip olan Studio Plastico klibini çekerken tepki alacağını düşünmüşsünüz. Ancak yayınlandıktan 5 gün sonra neden kaldırdınız? Portecho’ya siyasi bir profil çizilmesinden mi kaçındınız?
Deniz : Evet.
Tan : Aynen.
Röportajın Orjinali : http://radiozula.com/portecho-roportaj/