2013 yılının bahar döneminde eğitim için Almanya’nın yolunu tuttuğumda ne One Love‘ın bu zamana kadarki bariz en iyi line-up’ı ile benim derin hüzünlere boğacağını, ne de Vodafone Istanbul Calling konser serisinin ardışık günlere sığdıramıyorsak tüm yaza yayalım dedikleri mantık patlaması ile karşımıza çıkacağını tahmin etmiştim. Nitekim sadece müzikseverlerin değil tüm Türkiye’nin tahmin edemeyeceği başka bir olay, Gezi Parkı, One Love’ın iptaline ve Vodafone Istanbull Calling’in de büyük bölümünün başka bir tarihe ertelenmesine neden oldu. Ben mi? Ben ise İstanbul’daki etkinliklerin bir kısmını Avrupa’da yakalayıp kalanını ise şişeleyip Almanya’daki herhangi bir şehrin ortasından geçen nehre fırlattım. Totem Almanya topraklarından nasibini almış olacak ki, bu yılın öne çıkan isimlerdeki elektronik sound’un yoğunluğu ve biricik Berlin Sahnesi olarak bana (bize) geri döndü.

Festivalin giriş kısmı için Ezgi ile aynı görüşte olduğumdan bu kısmı pas geçip (‘Ezginin Parkorman Maceraları’nın devamı olan One Love Teftiş 2. gün için şuradan devam edebilirsiniz.) festival alanının yerleşimi ile teftişe başlıyorum!

Screenshot_10

Mayıs ayının sonunda Babylon Soundgarden festival sezonunu açtığımız Parkorman’daki en büyük değişiklik yemek alanın İstanbul ve Austin Sahnesi arasından alınıp girişte Berlin sahnesinin zıt yönüne yani beyne değil mideye yoğunlaştığınız bölgeye doğru hareket ettiğinizde kolayca ulaşabileceğiniz bir yere taşınması olmuş. Bu sonradan eklemeli yerleşim değişikliği hem İstanbul Sahnesi’ndeki yoğunluğu hem de performans dinlerken burnumuza gelen yemek kokularının uzaklaştırmayı başarmış. Yemek alanına yerleştirilen Portebello mini sahnesi ile de ‘buraya şöyle bir mekan açılsa hep geliriz’ uzantılı düşünceleri Radyo Eksen çıkışlı müziklerle temizleyerek festival havası bir güzel korunmuş. Ayrıca yemek alanındaki bit pazarı da hafta sonu alışverişi kotasını doldurmak isteyenler için hayli tatmin ediciydi.

Alandaki diğer detayları Ezgi’nin teftiş yazısına bırakıp (hayır her paragrafta yönlendirme yapmayacağım tabii ki) One Love 13’ün performanslarına geçelim!

Screenshot_9

Aslında running order açıklandığında One Love 13 ilk gününün kendi adıma başlangıç saatini Oh Land’a göre ayarlayıp 19.00 olarak belirlemiştim. Peki ben ne yaptım? Gittim 14.10’da Parkorman’da kapısında yerimi aldım. Bu karar değişikliğine az sonra değineceğim fakat fark ettiğiniz üzere 14.10 olmasına rağmen içeride değil kapıdaydım çünkü girişler nedenini bilmediğim bir sebepten ötürü 14.20 gibi yapıldı. Rötarlı içeri girişimin her saniyesi Vildan Gündüz’ün performansından çalacağı için hızlıca Berlin Sahnesi’ne geçtim. One Love için festival dosyası hazırlarken tanıştığım Vildan Gündüz, soundcloud hesabındaki mixtape’ler ile beni tavlayarak Berlin Sahnesi’nin danslı açılışını yapmamı sağladı. Tech house ağırlıklı seti ile Berlin Sahnesi’ndeki ağaçları geceye hazırlayan Vildan Gündüz’ün adını önümüzdeki dönemde daha sık duyacağımızı düşünüyorum.

Screenshot_13

Vildan Gündüz sonrası İstanbul Sahnesi’nde Gece yerini almıştı ama başta da belirttiğim gibi Oh Land öncesini kişisel fetival programımın dışında tuttuğum ve Berlin Sahnesi’ne düşen gölgelik alanı çok sevdiğim için yer değişikliğine gerek duymadım. Ayrıca 2 sene önce Pozitif Günler kapsamında ülkemize gelen Two Door Cinema Club ve Metronomy’in warm up’ını yapan Dancing Birds Feel The Beat‘in yarısı olan Sine Büyüka, Londra’dan Villette isimli solo projesi ile geri dönmüştü. Villette’in bir saatlik seti techno’dan disco’ya bir çok başarılı şarkıyı barındırsa da bütünlük açısından ciddi eksiklikleri olduğunu düşünüyorum. Yine de bir saatlik performansı kıstas almayıp sıradaki buluşmamızı beklemek kendime söz veriyorum.

Villette’den sonra kabine geçen Radyo Babylon ve Lounge FM Dj’i etiketli Berke Yavuz’un güneş ışıklarının saat yönünde artan açısını da kullanıp harika giriş yaptığı performansını yarım bırakıp yemek molası/festival alanı gezmecesi/arkadaşlarla buluşmacalı aktiviteler için Berlin Sahne’sine geçici süreliğine veda ettim. Günün ilerleyen saatlerinde Berlin Sahnesi’ne her veda hem müzik, hem de dizlerimdeki sızlama açısından daha zor olsa da Nisan ayında çıkartıkları ‘Chewing Gun‘ single’ları ile disco ve house müziği hiza alıp yürümeye başlayan taze proje Paradisko‘yu dinlemek için tekrar geri döndüm. Gün boyu inatla oturmayı tercih eden, ormanlık alanı piknik modu ile birleştirmiş kitleyi ciddi anlamda ayaklandırmayı başaran Paradisko, kocaman bir alkışı hak ediyor. Benim gözümde Oh Land öncesi warm-up niteliğindeki 1 saatten biraz daha fazla süren Paradisko performansını bol figürlü danslarla sindirip İstanbul Sahnesi’ne geçiş yaptım.

Screenshot_12

One Love 13 line-up’ının  ile birlikte Kuzeyli kontenjanını kullanan Oh Land‘ı daha önce Mono Festival’de dinleyememiş olmanın üzüntüsünü iki yıl sonra atma fırsatını yakalamış şekilde rahatça ön sıralarda yerimi aldım. One Love öncesi instragram hesabından yeniden İstanbul’a gelmek için oldukça heyecanlı olduğunu bizlerle paylaşan Oh Land, konsere de aynı sözlerle paylaştı. Oh Land’ın 2013 çıkışlı ‘Wish Bone’ albümünden şarkıların ağırlıklı olacağı setlist ile karşımıza çıkacağına kendimi hazırlasam da ‘Perfection’, ‘Wolf & I’, ‘White Nights’ ve ‘Sun of a Gun’ duymayı bekliyordum. Oh Land, ‘Sun of a Gun‘ ve ‘White Nights‘ ile yarı yarıya beklentilerimi karşılayıp diğer yarısını başka bir konserine erteledim. Performansı sırasınca bir saniye yerinde durmayan, 2 sn içinde keyboard’unun başından kalkıp seyircilerin yanına inmeyi başaran Oh Land (bu süre ertesi gün MØ ile 1.5 saniyenin altına düşse de o düştüğü için lider halen Oh Land), harika sesi ve inanılmaz enerjisi ile İstanbul Sahnesi’nin çoğunluğunu mutlu etmeyi başardı.

Gün boyu kendimi Oh Land konserine odakladığım için sonraki büyük sorun (Mogwai ve Modeselektor çakışması) ile yüzleşmemeyi tercih etmiştim. Nitekim artık vakti geldi! Modeselektor ve Mogwai‘i daha önce dinlememiş olmam birinden birini tercih etmemi engellediği için başlangıcı Mogwai ile yapıp kendi adıma One Love ilk gününün kapanışını Modeselektor ile yapmaya karar verdim. Mogwai’in post-rock türünün en önemli temsilcisi olması ve 20 yıla yaklaşan kariyerlerinde hep üst seviyede müzik yapmaları onları dinlemem için fazlasıyla yeterli bir sebep ama festival programı içerisinde bir önceki performansta Oh Land ile zıplayıp sonra birden sözsüz derin bir atmosferin içine girmek oldukça zor oldu. Gözlemlediğim kadarı ile İstanbul Sahnesi’nin geneli de aynı durumdaydı. Hepimiz sadece Mogwai konseri için Parkorman’a gelsek daha kolay grupla bütünleşebilirdik. Sonuç olarak kendi adıma Mogwai’e ayırdığım sürenin sonuna gelip koşar adım Berlin sahnesine geçtim.

Gün boyunca rahatça önlere doğru geçip yerimi alabildiğim Berlin Sahne’si o kadar doluydu ki ileriye doğru gitme savaşımdan pes edip olduğum yerde kaldım. Ben tekrar müziğe odaklanmaya çalışırken Gernot Bronsert ve Sebastian Szary ikilisi çoktan yolu yarılamıştı. Sahnenin gereğinden fazla kalabalık olması, sesin arka kısımlara yeterince ulaşmaması ve insanlar arasındaki gerekliliğini her zaman sorguladığım uğultunun müziği bastırması, Modeselektor performansını yeteri kadar iyi yorumlamama engel olsa da benim için beklenenin altındaydı. Bir ara Gernot Bronsert sahnenin önüne gelip dinleyilere ‘sit down’ diye önce seslenip sonra bağırdı. Nitekim bizleri hazırlamaya çalıştığı şarkının patlama noktasını ıskalayınca da tekrar yerine döndü. Performansa dair görüşlerimi Dj Set etiketinin altına süpürüp kendi adıma One Love’ın ilk gününü bitirmiş oldum.

Ben festival alanından ayrılırken İstanbul Sahnesi’nde Basement Jaxx vardı fakat tanışma gününü kaçıran çocuklar gibi kendisi ile olan mesafeli ilişkim gereği yorgun ayaklarımın peşinden gittim. Jaguar Skills mi? O da 30’ar saniyelik mash up’ları ile çoğu kişinin benimseyemediği bir performansa imza atmış öğrendiğim kadarıyla. Beklenen de oydu zaten.

Her şeyden önce One Love bence Parkorman’a çok yakıştı. Festivalin bir çok açıdan kusursuza yakın bir organizasyon ile yönetildiği apaçık ortada. Emeği geçen herkese benden kocaman bir teşekkür.

Hızını alamayıp 2. güne geçmek isteyenleri şuraya yönlendirelim!