“In every person’s life, when
you’re around 27 years old,
the stars and the planets align
themselves to exactly the way
they were when you were born.
You’re faced with yourself.
There’s no running away.”
—Lykke Li
Lykke Li, 5 Mayıs’ta çıkardığı LL etiketli ‘I Never Learn’ albüm turnesi kapsamında 18 ve 19 Kasım tarihlerinde arka arkaya Babylon‘da sahne aldı. 18 Kasım’da nasıl bir performans sergilediğini bilemiyorum ama gözlerimle gördüğüm ve kulaklarımla duyduğum kadarıyla 19 Kasım’daki Lykke Li performansı kusursuzdu.
Konser haberini aldığım zaman soğuk havada Lykke Li dinlemenin harika bir fikir olduğunu düşünsem de, konserden önce evden montsuz bir şekilde çıktım. Sıcak ama boğmayan, arada bir tükürür gibi yağmur yağan bir hava vardı. Londra ve Dublin konser setlistlerine baktığım zaman tavana vuran heyecanım, yol boyunca daha da çoğaldı. Babylon’un önüne geldiğimde etraf gerçekten bomboştu. İkinci günün yarattığı bir etki olarak düşünsem de daha sonra mekan beklenen doluluğa ulaştı. Her şey yerli yerindeydi.
Arkadaşlarım Babylon Lounge’ın önünden arayıp, “Babylon neredeydi ya?” dediler. Tam tarif etmeye hazırlanıyordum ki dünyanın en doğru kararını vererek; “Bekleyin ben gelip alıyorum sizi” dedim. İyi ki demişim çünkü dönüş yolunda Lykke Li yanımdan geçti. Video ve fotoğraflarda gördüğünüzden on bin kat daha güzel olan İskandinav kızı Lykke, suratında buruk bir gülümsemeyle, Asmalı sokaklarında yürüyordu. O anı bozmak istemediğim ve fangirl triplerine girmek istemediğim için sadece arkasından baktım. Bir de heyecanlanarak elimle Lykke Li’yi “Target located” moduna getirip takip ettim.
Konsere gelen kitlenin zaten Lykke Li hayranı bir grup olmasını beklemiyordum ama bazı korkularım bulunuyordu. Özellikle son tecrübem olan Woodkid konserinde, seyircilerin sahneye abanması sonucunda oluşan izdiham benim ürkmem için oldukça geçerli bir sebep. Neyse ki korktuğum gibi olmadı, izlemeye gelen kitle, Lykke Li’yi yakından tanımaya gelmiş, performansını canlı izlemek istediğinin bilincinde hareket etti tüm konser boyunca.
Lykke Li sahneye çıkmadan önce, mekan Radiohead‘in Pyramid Song‘u ile ısıtıldı. Lykke Li’nin hayatının en acılı ayrılışının ardından yaptığı bu albüme, Pyramid Song gibi depresif bir tonla hazırlanmak, beklediğim hissiyatı bulut gibi serdi mekanın üzerine. Babylon her ne kadar küçük olsa da keyifli bir konser yaşamak için hiçbir eksiği bulunmuyor. Özellikle güçlü havalandırma sistemi ve güvenlik konusundaki tutumları bir konser mekanı için ideal.
Dublin setlisti ile çıkacağını az çok tahmin ettiğim Lykke Li, çizgisinden çıkmadı ve ‘I Never Learn’ ile açılışı yaptı. Yoğun akustik gitarlar ve kemanlarla süslü şarkının derin vokali devamında beni yanıltmadı ve ‘Sadness Is A Blessing’ ile devam etti. Lykke Li’nin 2008’de “Dance, Dance, Dance” diyerek açtığı kapılarını, “Bana hiçbir şey olmaz” tutumu ile can yakarak yol aldığını, “Little Bit” ile tahrik edici tutum sergilediğini ve 2011’de Wounded Ryhmes albümünde peşinden nehirleri takip edeceği adamı bulduğunu, “Jarome” diyerek boşluklara seslendiğini ve en sonunda, karşısındaki adamın kalbini bir kez kırıp, asla iyileşemeyecek yaralar aldığını, ‘I Never Learn’ derken, Gunshot ile defalarca vurulduğunu biliyorum. Lykke Li de konser boyunca tüm bu olan biteni bize anlatmak için yoğun bir çaba içindeydi. Başından geçen her şeyi, her şarkıda tekrar tekrar yaşadığını görmek hiç zor olmadı benim için. Lykke Li anlaşılmayı bekleyen, başından geçenleri şarkılarına yansıtmazsa şarkı yapamayacağını savunan bir isim. Yaşanmışlıklar ne kadar kötü olursa, her şarkıda yaşadığı ve yaşattığı etki de o kadar yıpratıcı olabiliyor. Burada biraz korkuyorum. Bir de 27 yaşında ya. Neyse, ağzımdan yel alsın!
2008’de “Youth Knows No Pain” diyen korkusuz ve cesaretli kadın; “Aranızda bir daha sevmeyecek gibi hisseden var mı?” diye sorduktan sonra ‘Never Gonna Love Again’ ile devam etti. Konserin benim adıma en muhteşem anı Drake‘in ‘Hold On We Are Going Home’ yorumunu söylediği sıralarda yaşandı. Drake’den bir daha şarkıyı dinleyebileceğimi sanmıyorum. Adam akıllı bir kayıt yaparsa da buna en çok ben sevineceğim sanırım. Bis için sahneye çağrıldığında iki şarkı söyleyen Lykke Li, İstanbul için biste tek şarkı ile yetindi; Heart Of Steel! Konser performansı hatasızdı. Albüm kaydına yakın bir kalitede dinledik. Aksaklık varsa da mekandan kaynaklanan sıkıntılardan yaşanmıştır. Her zaman çift vokalle konserlerine çıkan Lykke Li İstanbul’a tek vokalle sahneye çıktı. Fakat klavye, davul, gitarlardaki profesyonellik ağzı açık şekilde izlenecek seviyesindeydi.
Son olarak bunu da anlatmazsam çatlarım! Lykke Li’nin tonemaister’ından setlisti istedim ve o da elbette gibi bir mimik takınarak kendi setlistini bana verdi. Ben de havayı öperek kendisine teşekkür ettim. İşte setlist de burada; Love Me Like I’m Not Made Of Stone harici tüm şarkıları dinledik.