Aslında iki yıl önce aldıkları “the perfect 2011 indie guitar group” etiketi ve Londralı olma özelliklerini birleştirdiğimizde yürür gider denilen grup, işi biraz ağırdan alsa da emin adımlarla yola devam ediyor. Uyuşuk synth’leri ve hüzünlü kadın vokalini üst üste koyduğumuzda karşımıza Woman’s Hour adındaki dörtlü çıkıyor.

İngiliz genlerini üzerine alıp bir Amerikalı kadar, Vampire Weekend ve ya Warpaint gibi ses çıkartabilen grubumuz, ‘Jenni’ ve ‘Human’ parçaları ile kapılarının önüne kadar bıraktıkları bizleri içeri davet etmeden uzaklaşıp gittiler. Sabırla beklenmesek de bir şekilde geri dönüş için kendilerini biriktirdiklerini anlamamız çok sürmedi ve ‘To The End’ ile indietronica’ya batırılmış Woman’s Hour, karanlığa hizmet ettiğini açık açık vurgulayarak kendi tarafında olanları beslemek için sahnede yerini aldı. Peşi sıra gelen ‘Dancing In The Dark’ ve son olarak ‘Darkest Place’ ile pekiştirmek benim işim, rahatsız olmayan gelmesin diyerek kendi varlık kavramı sorunlarını ortadan kaldırarak kimlik arayışlarını sona erdirdiler.

Sonbaharın içinde olanca hızla hareket ederken, minimalist tonların üstüne basa basa yol olmayı seçmiş ve gürültüsüz İstanbul ütopyasına dakikalarla alternatif olabilmiş Woman’s Hour’un altını çizip gerekli takip işlerini bitirdikten sonra tatmakta fayda var!

Soundcloud

Facebook

Website