İkinci Dünya Savaşı’nda huzuru bozulmasın diye dua eden insanların yaşam alanını oluşturan doğa harika köylerden birine savaş kaçağı gibi giriş yapan, baskın müzik karakteri ile arkasına saklandığı ağaçtan bile boyu büyük olan, yeni bir bağımsızlığın yetenekli topluluğu Kadebostany, 2008 yılında gökyüzüne bakmayı değil toprağa dokunmayı sevenler olarak müzik yapmaya başladı. Harmanlanmış müziklerini kendi hayat felsefeleri ile birleştiren bu topluluk, görsel kimlikleriyle bütünlük oluşturdukları canlı performansları üzerinden kısa sürede sıradanlıktan uzaklaşan ve ‘kaçak’ olma etiketini göğsünde gururla taşıyan bir proje olarak karşımıza çıktı.
2011 yılında ilk albümleri ‘Pop Collection‘ ile ulusu olmayan kimliklerini uluslararası platformda temsil etmeye başlayan grup, 2013 yılında Rock’n Coke‘da bizlere kendini tanıtıp kolonisine yeni insanlar eklemeyi başardı. Şimdi tüm bu bütünselliğin ve farklı kaynaklardan beslenen oluşumu bir arada tutan kahramana odaklanmamız gerekiyor. Çünkü yalnız başladığı müzik kariyerinde çoğalmayı başaran hikayenin kutsallığını bozmamak adına toprağa ekildiği noktaya geri dönmeyi başaran bu sıradışı kolonin lideri Kadebostan’a çeviriyoruz kamerayı.
2007 yılında Freude am Tanzen etiketli ‘Caracas Soul‘ isimli ilk EP’si ile elektronik müzik sahnesine giriş yapan Kadebostan, underground ruhunu tutarsız müzik zevki ile birleştirip kendi silahını yaratmayı başarır. 4 yıl içinde yayınlanan 6 EP ile en üretken dönemini müzik türlerinin uç noktalarında dolanarak sonlandıran Kadebostan, bu sürede Watergate, Panorama Bar ve the Bunker gibi önemli kulüplerde performans sergileme şansı buldu. Kendi yüksek enerji eşiğini performanslarına yansıtmayı başaran ‘kaçağımız’, ‘Love in Looxor-Siberia‘ ve ‘Vodka Wedding‘ gibi farklı sandıklar içinde saklayacağımız şarkıların altına da imzasını atmıştır.
‘Love in Looxor-Siberia’:
‘Vodka Wedding‘: