Son 10 yılda müzik piyasasında yükselen İskandinav genlerinin başarısı, gün geçtikçe artmaya ve bizlerin Britanya topraklarına açık kulaklarımıza alternatifler sunmaya devam ediyor. Ander Trentemøller, aka Trentemøller, 90’ların sonunda indire rock projesi ile başladığı müzik kariyerine kısa süre sonra elektronik müzik merkezli devam etme kararı alır. Uzun bir süre prodüktör kimliğini ortaya çıkarmayan Trentemøller, 2006 yılında yayımlanan 12” lik EP’sinin ardından ilk stüdyo albümü ‘The Last Resort‘u Poker Flat Recordings etiketi ile bizlerle paylaştı.
Kopenhag merkezli Dj/Prodüktör Trentemøller, ilk albümünün ardından kısa sürede ‘Danish Album Chart’da 5. sıraya yerleşir. Özellikle downtempo müzik türüne klasik olarak eklenebilecek ‘Miss You‘ ile minimal elektronik müziğe kulakları zorla bağlamayı başaran ‘Moan‘, albümün öne şarkıları oldu. İlk albümün ardından Radiohead’in frontman’ı Thom Yorke ile karşılaştırılan Danimarkalı prodüktör, “He’s married Balearic eclecticism to Scandinavian melancholy in a way that’s often impressive and occasionally breathtaking. At the very least, it’s consistently beautiful– or at least pretty– even when it fails to be properly engrossing” yorumu da hanesine yazdırarak müzik kariyerine harika bir başlangıç yapmayı başarır.
2007 yılında arkadaşı multi enstrümantalist Henrik Vibskov ve Mikael Simpson‘ın dahil oldu live performans grubu ile konser turuna çıkan Trentemøller, sahne görselleri için de Karim Ghahwagi’i ekibine dahil eder. Aynı yıl Glastonbury, Roskilde ve Melt olmak üzerine Avrupa’nın bir çok önemli festivalinde sahne alan Trentemøller, takipçi kitlesini de genişletmeyi başarır.
2009 yılında ‘The Trentemøller Chronicles’ adını verdiği ve yayımlanmamış şarkılardan oluşan iki compilation hazırlayan Trentemøller, Röyksopp, Moby ve The Knife’ın yer aldığı önemli isimlere yaptığı remix çalışmaları ile adından söz ettirmeye devam eder. Aynı yıl kariyerinin pik noktalarından birine Kopenhag’da düzenlenen ve Avrupa’nın en büyük festivallerinden biri olan Roskilde Festival‘de, Orange Stage’de 60 bin kişinin önünde konser vererek ulaşmış olur! Henrik Vibskov‘un çok özel sahne tasarımı eşliğinde gerçekleşen bu unutulmaz performans, Trentemøller’in adının geniş kitlelere yayılmasını sağladı.
İlk albümü ‘The Last Resort‘un ardından dolu dolu geçen 4 yılın sonunda yeni albüm çalışmalarına başlayan Trentemøller, 2010 yılında ikinci stüdyo albümü ‘Into the Great Wide Yonder‘i bizlerle paylaştı. İlk albümden miras kalan downtempo ve electronica ağırlıklı şarkıların yanına bu sefer ambient merkezli şarkılarda ekleyen Danimarkalı prodüktör, lead singe’ı ‘Sycamore Feeling‘ olmak üzere ‘Shades of Marble’, ‘…Even Though You’re With Another Girl‘ ve ‘Silver Surfer, Ghost Rider Go!!!‘ gibi yıldızlı şarkılar ile yeniden karşımızdaydı. Bu sefer ‘Danish Album Chart’da 2. sıraya yerleşen Trentemøller, deneysel sound’lara kaydırdığı ilgisini live performanslarına da yansıtmak için 7 müzisyenli bir sahne ekibi ile iki yıl boyunca tüm dünyada konserler verdi.
2011 yılında Coachella Festivali’nin en çok konuşulan performansına imza atan Trentemøller, sonrasındaki tüm Amerika konserlerinin sold out olmasını sağladı. Çıktığı dünya turunun son konserini başlangıç noktası Kopenhag’da Den Grå Hal’de veren Trentemøller, bu konserin kaydını da ‘Live In Copenhagen’ adı ile 3. albümü olarak bizlere sundu. Bir önceki albümün öne çıkan şarkısı ‘Shades of Marble’e aynı konserden hazırlanan video klip olaya bakış açımızı paralel evrene emanet edecek türden!
.