Bu sene 25 Nisan Cuma gününün anlamı şehirdeki bazı insanlar için biraz farklıydı. 25’in karekökünü alıp 5 buldu şehirdeki bazı insanlar bu sene. Hemen ardından yanyana 5 küçük harf dizdiler, dredg.
1993 senesinde, Kaliforniya’da kurulmuş olan dredg, o günden beri değişmeyen 4 adamla bizlere 5 deneysel albüm armağan etti. dredg laboratuvarlarından çıkan bu şey, eee, müzik, çok katmanlı yapısıyla çok katmanlı bir dinleyici kitlesi edindi. Albümlerinde, yarattıkları şarkıları ardı ardına sıralamak yerine, bize “bir şeyler anlatmaya çalışan” grup dredg, son İstanbul konserlerinden 3 yıl sonra, bu kez bir 25 Nisan akşamı Küçükçiftlik Park‘daydı!
Ravemag olarak saat 9 sularında bu akşamı organik müzik üretmeye ayırmış olan Küçükçiftlik’in önündeydik. Gerçi ben, bu sefer Maçka Parkı’ndan ineyim deyip, şöyle bir kaybolup, daha önce defalarca gittiğim o küçük çiftliği bulmakta biraz zorlandım ancak olsun. Mavi bilekliklerimizi takıp içeri girdiğimizde hava koşulları sebebiyle üstü kapatılan konser alanı henüz tenhaydı. Girer girmez Avea’nın dönen ve sallanan sandalyede hızlı twit atma yarışmasına katıldık fotoğraflar için etmemiz gereken teşekkürlerin sahibi Ceylan’la. Atmamız gereken twiti kaydedip sistemi alt etmeye çalıştıysak da yakalandık. Ödülü gerçek hızlı parmaklara bırakıp başarısız twit rodecuları olarak sahne önüne yöneldik. Sahnede karikatüristik performanslarıyla seyirciyi konsere ısındırmakta olan djler Barış ve Erdem vardı o esnada. Çok değil, az sonra dredg gitaristi Mark Engles sahneye çıktı. dredg’in topyekün sahneyi fethetmesi içinse çok beklememiz gerekmedi. Pariah‘la vurucu bir başlangıç yapan grup, Eighteen People Living In Harmony ve The Tankbark Is Hot Lava ile devam etti. Oturup bütün setlisti yazmayacağım tabi şimdi, ancak The Pariah, the Parrot, the Delusion albümüyle başlayıp, El Cielo ve ardından Catch Without Arms‘la devam edince konser Chuckles and Mr. Squeezy‘den de bir şarkı gelir mi ki diye umutlanmadım değil. Bendenizin favori dredg albümüdür çünkü Chuckles and Mr. Squeezy çoğunluğun aksine. Ama o gece yolumuz progressive pop şaheseri bu albüme uğramak yerine, dredg laboratuvarının bir nevi imzası olan Catch Without Arms hazinesinin haritası üzerinde yoğunlaştı. Solist Gavin Hayes‘in sesi ve vokal tekniği albüm kayıtlarından bile daha etkileyiciydi. Mikrofonu ayaklıktan çıkarıp eline aldığı anlarda notalar üzerinde kuğuyu andıran hareketlerle salınması, dredg müziğine kapılıp gidenin sadece biz seyirciler olmadığının kanıtıydı. Gavin Hayes’in, Slide Guitar denilen, Türkçe’de bir karşılığı bulunmayan ancak benim büyük bir keyifle “masaüstü gitarı” adını taktığım enstrümanın başına çöktüğü anlar, dredg’in yürüyüp giden gitar müziğine doyamadığımız anlar olarak kaldı aklımda. Doyamadığımız diyorum çünkü dredg’i ilk defa bu konserde dinleyen kulakların sahipleri, dredg’in progressive esintili bir hard rock grubu olduğunu düşünebilirdi. Oysa dredg müziği hard rock çeşnili deneysel progresif rock denebilecek kadar naif bir müzik ve ben konserde bu naifliği biraz aradım diyebilirim. Yine de konserlerde diledikleri kadar kudurmak bu adamların hakkıdır diyorum ve kendimizi müziklerini canlı dinleyebildiğimiz için şanslı sayıyorum. Konser El Cielo ve Catch Without Arms albümlerinden şarkılarla su gibi aktı, Sang Real gecenin nirvanasıydı, daha doğrusu dredgiydi. Kapanışı The Pariah, the Parrot, the Delusion albümünden Down to the Cellar şarkısıyla yaptıktan sonra Gavin Hayes her ne kadar seyircilerin sahneden uzaklığından şikayet de etse, atladı sahneden aşağı ve bir nevi hasret giderdi Türk dinleyicisiyle. Konser boyunca hissettiğimiz samimiyeti perçinlemiş oldu solistin bu hareketi.
Davul setiyle ilgili bir problem yaşadığında kendileri tamir eden, ışıkçılarını parlak ışığı kısması için uyarırken, parlak ışık altında “humanoid reptilian mess” gibi göründüklerini söyleyen grup, Progressive Rock’ın Dalileri, çöl penguenleri, tatlı su köpekbalıkları ya da sadece dredg, 25 Nisan 2014 akşamı Küçükçiftlik Park’daydı. Biz oradaydık, belki siz de oradaydınız. Biz çoktan bir sonraki konseri beklemeye başladık, muhtemelen siz de! Ben bir sonraki İstanbul konserlerine kadar araya bir de albüm sıkıştırmalarını şiddetle ummaktan kendimi alamıyorum, belki böylece Chuckles and Mr. Squeezy dredg’in en genç albümü olmaktan kurtulur ve kulaklarımıza direk kaynağından, dalından ulaşır o şarkılar. İçimde kalmış resmen değil mi? Olsun, hepimizin içinde dredg’den bir şeyler kalmadı mı sanki o akşam, diyor ve huzurlarınızdan ayırılıyorum.
Fotoğraflar: Ceylan Sayın