1977 ve punk. Bu iki kelimenin yanyana gelmesi bizler için özgürlük savaşı, despotlar içinde kıyamet günün başlamasına sebep olmuştur. O dönemde ortaya çıkan sınıf savaşları ve yapılan haksızlıklara verilecek en güzel tepki tabiki de müzik yapmak olmuştur. Genel olarak siyasi mesaj içerikli hareketlerin ortaya çıktığı bu dönemde tamamen kendi içlerinden geldikleri gibi davranan, her şarkı da siyasi mesaj vermek için kasmayan, kendilerini belli bir kalıba sokmayan ve belkide özgürce müzik yapmayı en iyi şekilde başaran 70’li yılların en orjinal punk hareketinin sahibidir The Clash.

Gitarda Mick Jones, Davulda Topper Headon, Basta Paul Simonon ve Vokalde Joe Strummer’ dan oluşan İngiliz topluluk, Londara’da bulunan dönemin popüler rock barlarında sahne alır ve efsanevi sahne şovları ile adından söz ettirmeye başlar. Rock’ın özüne sadık kalarak punk’ı reggae, dance, jazz ve ska gibi birçok türle birleştirdikleri 6 başarılı stüdyo albümü kaydetmişlerdir. Dar kalıplar içinde kalmayıp müziğini zengileştirmiş olması, Clash’ın ikon gruplardan biri olmasının ve dönemin diğer gruplarından ayrılmasını sağlayan önemli bir özelliği olduğunu düşünüyorum.

1977’de kendi adlarını taşıyan ilk albümleri ve hemen arkasından gelen 2’inci albümleri Give’ Em Enough Rope ile elde ettiği başarı sonucunda 1979’da farklı tarzların başarılı bir şekilde harmanlandığı ve bir bütünlüğü olan 3’üncü albümleri London Calling’i yayınlarlar. Etkileyici ve derin 18 parçadan oluşan bu albüm Rolling Stone dergisi tarafından tüm zamanların en iyi 500 rock albümü listesinde 8’inci sırada yer almıştır.

London Calling:

Etkileyici bir şekilde açılışı yapan London Calling, marş gibi dillere pelesenk olmuş bir parça bence. Albüm süpriz yumurta gibi, bir sonraki şarkının nasıl olacağını kestiremiyorsunuz. Hemen hemen her şarkıda farklı tınıları duyabiliyoruz. 3’üncü şarkı olan Jimmy Jazz ise biraz blues biraz funk tınıları taşıyan bir şarkıdır. Rudei Can’t Fail eğlenceli bir rock’n roll parçasıdır. Hemen arkasından gelen Spanish Bombs tipik bir Clash şarkısıdır. Albümün 5. şarkısı ve benimde favorilerim arasında yer alan The Guns of Brixton, reggea ve ska melodileri ile oldukça başarılı bir parça. Hemen arkasından gelen Wrong ‘Em Boyo‘da aynı melodiler ile devam ediyor. Punk’ın zirve yaptığı albümün esas şarkısı olduğunu düşündüğüm ve favorilerim arasında da yer alan The Card Cheat , Joe Strummer vokali ve sözleri ile ayakta alkışlanacak cinsten. Türler arasında geçişin devam ettiği albüm, Train in Vain ile kapanışı yapıyor.

Guns of Brixton:

Şarkılarıyla ikon haline gelen bu albümün, kapağının da küçük bir hikayesi var. 1979’da Amerika turnesi sırasında Paul Simonon’un bas gitarını parçalamak üzere olduğu bir anı yakalayan NME fotoğrafçısı Pennie Smith’in çektiği fotoğraf yer almakta. Pembe ve yeşil renkleri ile yazılmış London Calling yazısı Elvis Presley‘in lp’sinin kapağına gönderme yapmak amacı ile kullanılmıştır.

Kendi içlerinden geldikleri gibi davranan, ego sorunu yaşamayan topluluğun bu duruşunun şarkılarına yansımış olması hem Clash’a hemde London Calling albümüne müzik dünyasında önemli bir yer kazandırdığı gibi arşivimizinde en güzel yerini hakediyor.

Küçük bir bilgi : Grubun vokali Joe Strummer’ın Ankara doğumlu olduğunu biliyor muydunuz.

The Card Cheat: