Elinde lolipop bir genç kız, “İyi ki doğdun” şarkısı söylerken ne kadar masum, ne kadar içten… Yıllar sonra ünlü bir caz sanatçısı olacağından, idolü Tony Bennett ile düet yapacağından habersiz.’

‘AMY’ klasik bir belgesel değil. Çekimleri, kurgusu ile çok farklı bir sinema yapıtı. Bir sanatçının doğuşu, yükselişi ve maalesef düşüşü çok abartılmadan, fazla duygu sömürüsüne girmeden işlenmiş. Yönetmen Asif Kapadia, Amy Winehouse aramızdan ayrıldıktan sonra yakın arkadaşları ve aile ile görüşerek onların yaşananlar hakkında görüşlerini kayıt etmiş. Bir kameraya konuşmak özellikle yakınından birinin ölümü hakkında, gerçekten zorlayıcı olabilirdi. Bunu fark eden Kapadia, böyle bir yönteme başvurmuş.

Amy Winehouse‘un ilk kayıtlarını yapmaya başladığı dönemlerde gittiği bir stüdyoda prodüktörün şu yorumuyla karşılaşıyor: “18 yaşında böyle bir ruha sahipsen 25 yaşına gelince ne yapacaksın?” Belki de caz müziğine olan ilgisi, yaşıtlarının aksine pop müziğine yönelmemesi, onu bizim aramızdan bu kadar kısa sürede ayrılmasına neden oldu.

Amy Winehouse’un ölümünden beri aklımda tek bir soru dönüp duruyor: “Neden kendini bağımlılıklarından kurtaramadı?” Acaba ailesi hiç yanında olmadığındab mı? Yoksa bağımlı olan kocası Blake yüzünden mi? Arkadaşları destek mi olmamışlardı? Ancak filmden aldığım izlenime göre, arkadaşları yanında olmak istemişti her zaman ama bir şekilde uzak kalmışlardı birbirlerinden. Bağımlılık ile karşıma çıkan bir yazı sanırım Amy’nin durumunu daha iyi açıklıyor:

“Tek başına kafesin içine yerleştirilen farenin önüne iki biberon konur. Biberonlardan birinden kokainli su, diğerinde normal su vardır. Her deneyde fareler kokainli suyun müptelası olur, yalnıza ondan içer ve her geçen gün daha fazla içerek sonunda kendini öldürür. Fakat 1970’lerde psikoloji profesörü Bruce Alexander bu deneyle ilgili bir sorun fark etti: Fare kafese tek başına bırakılmıştır ve içerde kokain içmekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu deneyi daha farklı bir şekilde yapsak ne olur, diye düşünür. Bunun için bir Fare Parkı kurar. Kafesle çevrelenmiş bu güzel parkın içinde renkli toplar, güzel fare yemekleri, oynamak için tüneller ve çok sayıda fare vardır. Parktaki fareler içlerinde ne olduğunu bilmediğinden iki biberonu da dener. Sonrasında olanlar ise şaşırtıcıdır. Hayatından memnun fareler kokainli suyu sevmez. Genellikle o biberondan içmekten sakınırlar ve önceki deneylerdeki yalnız, mutsuz ve bağımlı farelerin yalnızca çeyreği kadar kokainli su içerler. Hiçbiri ölmez.”

Sanıyorum ki Amy Winehouse, müziğe olan ilgisini zamanla kaybederek, sadece madde kullanımına yöneldi. Onun parkı stüdyosu, albümleri, yazdığı şarkılar olabilirdi, ama olmadı. Bu kısa yaşamında bize bıraktığı güzel şarkılar için kendisine minnettarız. En sevdiğim şarkısı ile sizi onunla baş başa bırakıyorum:

Filmin yönetmeni Asif Kapadia ile yapılan röportaj;