2000’lerin başında hızla yükselen grupların öne çıkan ismiyle karşınızdayım bugün, evet, “The Killers”tan bahsediyorum! “Nerden çıkmış ki bunlar?” derken kendimizi Oasis’in 2001’de “The Tour of Brotherly Love” turu kapsamında Las Vegas’ta verdiği konserde buluyoruz. Tam bu konserde, dahil olduğu “Blush Response” isimli synthpopçu üçlünün diğer üyeleri tarafından onlarla Los Angeles’a taşınmadığı için trip yiyen Brandon Flowers, içindeki rock aşkını keşfediyor. Konserin ardından “Ben bir Rocker olmalıyım!” diye yola çıkan Flowers, müzik kafa yapısına uygun adamlar aramaya koyuluyor, ve Dave Keuning’i buluyor. Güzel bir uyum yakalayan bu ikili ise çok geçmeden “Üretmek önemlidir!” deyip şarkılar yazmaya başlıyor, ve işte bu, sevgili dostlar, The Killers’ın ilk izlerini oluşturuyor.
Bir süre sonra ikili yanlarına bateriye Matt Norcross’u, basa da Keuning’in roomiesi Dell Neal’ı alıyor ve 2001’in sonuna doğru bir demo kaydı yapıyorlar. Demoda ‘Mr. Brightside’ ve ‘Under the Gun’ın ilk hallerine de rastlamak mümkün. Las Vegas’ta ufak ufak mekanlarda çalmaya başlayan 4’lü, o zamanlar Vegas’a hakim olan punk, metal ve rap’ten çok daha farklı olan British Pop ve Indie Rock arası tarzlarıyla ortalığa taptaze bir soluk getirerek Vegas insanının kalbini kazanmayı kolayca başarıyor. Fakat ne kadar başarılı olsalar da bu 4’lünün ömrü pek uzun olmuyor, 2002’de Norcross gruptan atılırken Neal de özel sebeplerden dolayı gruptan ayrılıyor. Neyse ki demirbaşlarımız Flowers ve Keuning’in asıl ruh eşlerine kavuşmaları uzun sürmüyor ve Kasım 2002’de bateride Ronnie Vaccunni Jr., basta da Mark Stoermer ile grup, şu anki hallerine kavuşuyor. O zaman here we go: “Say Hi to the new American Rock Band: The Killers!”
Şimdi klasik amerikan filmlerinde garajda çalan boybandleri gözünüzün önüne getirin, bunlar klasik Amerikan müzik kliplerindeki boybandler de olabilir. Hah, işte bizim 4’lü de böyle başlamış müzik kariyerlerine. Çaldıkça kendini geliştiren ve kendi tarzlarını oluşturmaya başlayan grup tekrar Las Vegas’ın mekanlarını sallandırmaya başlıyor, gösteriden gösteriye de ufak çaplı fakat sadık dinleyici kitlesini oluşturmayı başarıyor. Derken, yetenek avcısı Braden Merrick bizimkileri buluyor, bulduğu gibi menajerleri oluyor ve bunları alıyor demo kaydı yapmak üzere güzelim California’nın güzelim Berkeley’ine götürüyor. Merrick hızını alamadan hemen bütün plak şirketlerine yolluyor demo kaydını ve geri dönüş Warner Bros. Records’tan geliyor: The Killers, bir gösteriye çıkmak üzere çağrılıyor. Gösteri sonrası Warner Bros. çok memnun kalmasa da bu genç yetenekler burda yine biri tarafından keşfediliyor; İngiltere’den gelen Niall Norbury, ülkesine döndüğü gibi bizimkilerin demosunu Lizard King Records’ta çalışan arkadaşı Ben Durling’e götürüyor. Durling demoyu beğeniyor, grup da kendini birdenbire çıkış albümleri olan “Hot Fuss” için anlaşma altına alınmış buluyor. Anlaşmanın imzalanması üzerine kayıtlar için bir süreliğine İngiltere’ye taşınıyor grup, değişik havalar falan. İngiltere’nin havası yarıyor haliyle, aksi beklenemezdi zaten, ve “Hot Fuss” Haziran 2004’te çıkarak hemen yılın en iyi albüm çıkışları arasındaki yerini alıyor. Şimdi buyrun sizi böyle alalım:
Hot Fuss 2004
2004’ün en iyi çıkış albümleri listesine 6 numaradan giren albümün 1 numaraya yükselmesi 32 hafta sürse de albüm, beklenen başarıyı yakalıyor. Pop müziğini rock’a oldukça iyi bir şekilde entegre etmeyi başaran grup, özellikle American teenagerlara yazın sade pop dinlemekten başka bir alternatif sunuyor. Bu amaca en çok da ‘Somebody Told Me’ isimli single hizmet ediyor, dinledikçe bağımlılık yaratan şarkı albümün yükselişinde önemli bir nokta oluşturuyor. Aynı şekilde ‘Mr. Brightside’ ve ‘Jenny Was A Friend Of Mine’ da bağımlılık yaratıyor insanlarda, ‘Mr. Brightside’ biraz daha cici, soft rock, ‘Jenny Was A Friend Of Mine’ ise biraz daha ağır tarzıyla. Albüm öne çıkan şarkılarıyla grubun potansiyelinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor ve bize merakla ilerde ortaya koyacaklarını beklettiriyor. Albümün şarkıları soft rocktan hard rocka doğru sıralanacak olursa ortalara gelecek olan ‘Smile Like You Mean It’e “Seni seçtim Pikachu!” diyerek albümü temsil ettirelim o zaman.
Sam’s Town – 2006
Hot Fuss’a göre biraz daha renkli şarkılara yer veren albüm, adeta bir 80ler karması. Albüme adını veren ‘Sam’s Town’ isimli parça tam olarak albümün genel havasına işaret eder nitelikte, zira albümün öne çıkan parçalarından ‘When You Were Young’ da bu değişik havanın başarısını hareketli renkli tarzıyla yansıtıyor. ‘For Reasons Unknown’ ve ‘Bling (Confession Of A King)’ ise tam kendini kaybetmelik şarkılar, nakaratlarında Brandon’ın şarkıyı nasıl hissederek seslendirdiğini net bir şekilde anlamakla kalmıyoruz gerçekten içine giriyoruz şarkının, dinlerken bir hoş oluyoruz falan. ‘Bones’ta farklı sesler de geliyor kulağımıza, şarkı, hard rock’a en uzak parça olarak yerini alıyor albümde. ‘Enterlude’ ve ‘Exitlude’ ise albüme pek alışık olmadığımız bir şekil getiren iki şarkı. Hoş, tam olarak iki şarkı da diyemiyoruz bunlara, sanki bir şarkıyı alıp bölmüşler, başına ‘Enterlude’, sonuna ‘Exitlude’ demişler ve albümün başına ve sonuna yerleştirmişler gibi. Albümde genel olarak eskilerden isimlerin izlerini görebiliyoruz; Springsteen’den U2’ya, Duran Duran’dan Queen’e çeşit çeşit tadları alabiliyoruz. 85’in kahramanlarını böyle bir şekilde araya getirmeye kimse kolay kolay cesaret edemese de The Killers bunu yapmakla kalmıyor üstüne üstlük başarılı bir şekilde yapıyor bunu. Şarkıların hangisini dinlesen bir daha açıp dinleyesin geliyor. ‘Enterlude’ ve ‘Exitlude’da “We hope you enjoyed your stay” diyen The Killers’a sesleniyoruz: “We did enjoy it!”.Buyrun siz de şimdi ‘Sam’s Town’un güzelliklerinden birini enjoylayın o zaman: “When You Were Young”.
Sawdust 2007
Sam’s Town’un üstünden kısa bir süre geçiyor ve grup yeniden karşımıza çıkıyor, bu sefer bir derlemeyle: Sawdust. Derlemede Lou Reed ile bir düet dahil birtakım yeni parçalar olsa da albümün en güzel tadları yine de ‘Hot Fuss’tan gelen parçalarda yoğunlaşıyor. Albümde genel olarak The Killers ne yapmak istediklerini bilememişler gibi biraz. Öne çıkan şarkıların eski albümlere ait olması da bu fikri pekiştirerek derlemeyi pek yükseklere taşıyamıyor. Böyle olunca da gözler grubun bir sonraki hamlesini beklemeye koyuluyor.
Day & Age 2009
Ve yine çok uzun bir süre geçmeden bir sonraki hamle geliyor: Day & Age. Bu albümde artık rock’tan, 85’li havalardan uzaklaşıp pop’a yaklaşan bir tarz egemen oluyor, ‘Hot Fuss’tan bu yana genel görünüme bakacak olursak şaşırtmayan bir gelişme. Tarzı değiştirmek illa kötü sonuçlanmak zorunda değil zira The Killers da, yeni tarzlarıyla fazlasıyla iyi bir şekilde bütünleşmeyi başarıyor. Önceki albümlerinde de varlığını gördüğümüz birbirleriyle alakasız seslerin absürd denebilecek şekilde bir araya gelişi bu albümde oldukça göze çarpıyor, fakat bir şekilde bu absürdlük çirkin olmayı bırak, oldukça başarılı oluyor, ki sanırım bu noktada da The Killers’ı The Killers yapan yerdeyiz! Albümün öne çıkan şarkılarından ‘Human’, muhtemelen birçoğumuzun The Killers ile tanışma hikayesidir. ‘Human’ın başarısını ‘Spaceman’ izliyor, dinleyince eşlik edesi geliyor insanın, neşeleniyor falan. ‘Goodnight, Travel Well’ ise slow ve ağır tarzıyla albümdeki diğer şarkılardan biraz ayrılıyor. Albüm genel olarak neşeli ve hareketli, fakat bu sefer hareket önceki albümlere göre daha soft bir hareketlilik. Ancak ‘Human’ ve ‘Spaceman’ dışında diğer şarkılardan çok öne çıkan bir parça olmadığını görüyoruz. Bu iki parça ise kesinlikle dinlenmesi gereken şarkılar, bir bakın derim ben!
Battle Born – 2012
‘Hot Fuss’un tarzından eser yok şimdi, The Killers, ‘Battle Born’ ile oldukça ‘calm’ bir albüm ile çıkıyor karşımıza. Day & Age’de de Hot Fuss’un tarzından çok uzaklaşılmış olsa da Battle Born’da bu, daha çok sakinliğe doğru gitmiş. Bu albümde yine önceki albümlerden farklı olarak grubun kendini kanıtlama gibi bir çabaya girmediğini görebiliyoruz. Adamlar demiş ki: ‘Biz kendimizi göstereceğimiz kadar gösterdik, bu da bu seferlik böyle olsun.”. Öne çıkan parçalar ‘Miss Atomic Fall’, ‘Runaways’ gibi şarkılar olsa da bu parçaların da albümün geriye kalanından tarz olarak çok ayrıldıklarını söylemek doğru olmaz. Genel olarak bütün parçalarda o sakinlik hakim çünkü. Sakinlik sakinlik diyorsun da, neyden bahsediyorsun diyenlere gelsin: Miss Atomic Fall.
Direct Hits – 2013
Ve geldik bu ayın başında The Killers’ın karşımıza çıkış şekline: En İyiler Derlemesi ‘Direct Hits’! Gerçekten de çıkışlarından bu yana en başarılı şarkılarının derlemesi olan albüm, The Killers’ın nasıl bir grup olduğunu anlamak isteyenler için birebir. 1-2 saatlik bir işi olup ne dinlesem diyenlere sesleniyorum: Spotify’ınızı açın, The Killers’a girin ve en üstten bu albüme tıklayın, baştan sona dinleyin. ‘Shot At The Night’ ve ‘Just Another Girl’ isimli iki yeni parçayı da içeren albüm, The Killers’ın tarzlarını yansıtarak, Brandon’ın eko yaratan sesini iyice sevdiren, sevenlerinin kesinlikle hoşuna gidecek bir derleme, bundan şüphemiz yok!
Direct Hits’in detaylı incelemesini okumak isteyenleri buraya alalım.