Bundan yaklaşık 1400 yıl önce Hint imparatoruna cevaben alim baş veziri Buzur Mehir’e hazırlattığı tavla oyununu Hindistan’a gönderirken Pers imparatorunun mesajının sonunda vurguladığı gibi “… ama şans da lazım.”
Her biri apayrı dünyaların insanı ve tek ortak noktaları Kanadalı olmaları olan Devon Portielje, Dylan Phillips, Conner Molander, Isaac Symonds dörtlüsünün oluşturduğu Half Moon Run‘ın da böyle bir şansın eseri olduğunu söyleyebiliriz. Her şey, Dylan ve Conner’ın Vancouver’den sonra Montreal’e eğitim için gelip yerleşmeleri ile başlar. Müzik ile uğraşma ve bunu daha profesyonel bir çizgiye taşıma hevesiyle grup kurma fikrini benimseyen ikilinin bas gitar ya da bateri çalacak bir grup üyesi arayışlarına ne bas gitar ne de bateri çalabilen ve bunu da başvurusunda özellikle belirten Devon’la tanışmayı kabul etmeleri ile serüven devam eder. Devon’ın öngördüğü üzere birlikte gerçekten güzel bir şey ortaya çıkarabilme kehaneti daha ilk denemelerinde kendini gösterir. Beraber çalışmaya devam etme kararı alan üçlü en son olarak aralarına Isaac’in katılması ile Half Moon Run isimli gruplarını kurmuş olurlar.
1 Temmuz 2013’te çıkardıkları Dark Eyes‘ın 2012 yılı çıkışlı ilk EP‘si Full Circle ile belirli bir kesimi zaten etkilemeyi başarmış olan grup, Patrick Watson ve Metric’in müziklerine olan inancı ve desteği ile önce Kanada çevresinde daha sonra 2013’te gerçekleştirdikleri Avrupa turu ve ilk Glastonbury çıkarmaları ile kısa sürede onlar için yeni “Mumford&Sons” benzetmesini yapan eleştirmenler için pek de süpriz sayılmayacak bir başarı ivmesi yakaladılar.
Bu momentumla Türkiye’ye konser için gelmeleri çok uzun süre almaz diye tahmin etmekle beraber, Fleet Floxes, Mumford&Sons gibi grupları takip edenler için güzel bir keşif olacağını da söylemeden geçemeyeceğiz.
İlk adımları izlemek her zaman keyiflidir.