1-Joy Division – Unknown Pleasure (1980)
Ian Curtis’in sesi,şarkı sözleri ve albüm kapağı ile yıllarca dinletebilecek etkiye sahip kusursuz bir albüm. Curtis’in trajik intiharı bu kusursuzluğa zarar vermemiş ve dönemin önemli plak şirketi Factory’den çıkan albümleri birçok grubu etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. O dönemi daha yakından tanımak isterseniz Control filmini izlemenizi öneririm.Bence albümün kilit parçası duyulabilecek en iyi davul tonlarına sahip olan She’s Lost Control.
2-The Jesus and Mary Chain – Psychocandy (1985)
Beach Boys’un müziğinin Velvet Underground’un gürültülü gitarları ile birleşmiş hali Psychocandy’yi tanımlamaya yeterli. Noise-pop ve shoegaze türlerinin kilometre taşlarından biri olarak görülen Psychocandy baştan sona distortionlu gitarlarla dolu kirli bir albüm. The Jesus and Mary Chain gürültünün alabileceği en hoş halini,“Just Like Honey” ile açılıp “The Hardest Walk” ‘la devam edip “You Trip Me Up” ‘la zirve yapıp “It’s So Hard” ile sonlandırmıştır.
3-The Smiths – The Queen Is Dead (1986)
The Queen Is Dead, The Smiths’in her yönüyle en iyi albümü olduğuna kimsenin itiraz etmeyeceğini düşünmüyorum. Morrissey’in benzersiz sesi ile Johnny Marr’ın yankılı gitarı birleşince müzik tarihinin en iyi albümlerinden biri ortaya çıkmıştır. Albümün kendisi ve hissettirdiklerini niteleyecek herhangi bir sıfattan ziyade sadece bu cümleyi söylemek istiyorum: “life is very long when you’re loney.” Belki de bu cümle The Queen Is Dead’i neden defalarca dinleyip içimizde hissettiğimizin cevabı olabilir.
4-My Bloody Valentine – Isn’t Anything (1988)
Gürültü içinde yumuşak vokalleri olan tezatlıklarla dolu bir albüm “Isn’t Anyting”. Bu albümü defalarca dinlememizin nedeni bence şarkıların sözleri. Ezberlenesi,duvarlara spreylerle yazılası, kalbimize dokunan şarkı sözleri barındıran bir albüm. Bilinda Butcher’ın boğuk vokalinin Kevin Shileds’ın gitarı ile mücadelesi ise bir diğer neden.“You are Still in a Dream”,“Cupid Come” ve “Lose My Breath” benim favorilerim arasında yer almakta.
5-Galaxie 500 – On Fire (1989)
Yavaş başlayıp sonradan güçlenen ritimler, düşsel ve huzur verici vokale sahip bir albüm. “Blue Thunder”, “Tell Me”, “Strange” gibi mükemmel şarkıların olduğu yetmezmiş gibi baştan beri Galaxie 500’ın coverlamasını bekleyen, bir George Harrison şarkısı olan “Isn’t it a Pity”,On Fire’ı dinledikçe daha da hayran kalmamıza neden oluyor. Galaxie 500 şuan müzik tarihinin tozlu sayfalarında kalmış olabilir ama hala kendisini yeni keşfeden insanları şaşırtmaya devam etmektedir.