2007’de, henüz 20’li yaşlarının başlarında olan ve son derece mütevazi 4 genç tarafından kurulan Mumford and Sons, folk müziğin son yıllardaki en başarılı temsilcilerinden biri. Grubun İngiltere kökenli olması kötü müzik yapmadıklarını anlatmak için yeter diye düşünüyorum zira tanrıların Birleşik Krallıklar’a çok büyük kıyak geçtiği kesin. Bir Beirut sever olarak yaptıkları müziğin Beirut’unkine benzemesinden mi yoksa balkan ezgilerine olan düşkünlüğümden mi bilmem fakat bu adamları büyük keyifle dinliyorum.
İlk EP’leri, Love Your Ground, en başlarda hak ettiği ilgiyi göremese de grup, 2010’da yayınladıkları uzunçalar Little Lion Man ile iki dalda Grammy’e aday gösterilerek müzik çevreleri tarafından fark edildi ve bu sene ise, Babel ile ‘Yılın En İyi Albümü’ ödülünü alarak başarısını taçlandırdı.
Çok iyi söz yazamadıklarını kabul etmek gerek ama yaptıkları müzikte insana mutluluktan ziyade coşku veren bir şeyler var. Dinlerken kendinizi İrlanda kırsallarında Heidi gibi koşup yuvarlanırken hayal etmeniz mümkün. Dürüst olmak gerekirse büyük bir folk müzik hayranı sayılmam, isimlerini bile sayamam en büyüklerin. Beirut derim, Rufus Wainwright derim tıkanırım. Ancak bu grup, kendini bana sevdirmeyi başardı. Artık 3. bir folk müzik grubu biliyorum! Yaptıkları müzikte oldukça garip bir enerji var, dinleyince demek istediğimi anlayacaksınız; en güzel şarkılar da böyle değil midir zaten, sözcüklerle anlatılamayan, hissedilen…
Mumford & Sons – I Will Wait
Mumford & Sons – Little Lion Man