Yıl: 2010

Albüm: Total Life Forever

Dinlenebilecek en iyi versiyon: Mount Kimbie Remix’i

Teknik Varlıkları: Grup, şarkıya başlamadan önce progressive rock iksiri içmiş gibi. Ağır gitar ritimleri ile başlayan parça, ilk resmi buluşmasını grubun frontman’ı Yannis Philippakis ile yapıyor. Yannis, elimizden tutup bizi yavaş yavaş kumdan bir tepenin üzerine çıkarıyor ve ilk engeli geçtiğimizde davullar da bu mistik yolculuğa dahil oluyor. Gözlerimiz kapalı bir şekilde vokal ve yoğun synthesizer çıkışlı sesler eşliğinde olan tırmanış sona eriyor. Hemen ardından zirvede baskın gitar solosu ile ‘Spanish Sahara’  bizleri karşılıyor. Sonrası? Sonrası bulutsuz gökyüzü ve birbirini tekrarlayan görüntüler misali.

Hikaye:

So I walked into the haze
And a million dirty waves
Now I see you lying there
Like a lie-low losing air, air
Black rocks and shoreline surf
Still that summer I cannot bear
And I wipe the sand from my eyes
Spanish Sahara the place that you’d wanna
Leave the horror here

Grubun gitaristi Jimmy Smith tarafından Amerika turnesindeyken bir otel odasında akor dizileri oluşturularak ilk adımı atılan ‘Spanish Sahara’, sonrasında uzun bir süre hafızlardan silinip yalnız bırakıldı. Sözlerin ortaya çıkmasıyla evlerindeki bodrum katındaki stüdyoda ve tamamen karanlıkta bir araya getirilen parçalar ile şarkının iskeleti titizlikle oluşturulmuş. Oxford’da sergiledikleri performans sonrasında satın aldıkları ve hiç dinlemedikleri 1 Pound’luk bir kasetin sarılı olduğu haritada yazan ‘Spanish Sahara’, grubun kıymet verdiği şarkının iskeletinin ardından bedeni oldu.

Dök İçini: Böyle özel şarkılar şu ana kadar icat edilemeyen ışınlanmayı geçici süreliğine hayallerden koparıp gerçekçi kılıyor. Bu şekilde yoğun ve odaklanmış hisselere sahip olduğumda Harry Potter’dan ödünç aldığım görünmezlik pelerinini giyip başı, sonu ve zamanı belli olan bir yolculuğa çıkıyorum. Hayalimdeki noktaya gitmek, hayatımın en büyük kör döngüsü olduğu için asıl amacım, cesaretimi eksik bıraktığım yaşam sınırımı geçip gerçek özgürlüğüme kovuşmak. Mesela gördüğün ufuk çizgisine inanıp saatlerce yüzmeyi istemek ya da bulutsuz gökyüzünün keyfini durmaksızın zıplayarak çıkarmak gibi. Sahi bizi sonsuzluğa inandıran ne kadar şey var ki?