Aslında yalan söylemeyeyim, filmlerinden pek bir bok anlamadığımız ancak yine de saçlarına kurban olduğumuz David Lynch ikinci stüdyo albümünü çıkarttı! Ünlem işareti kullanınca bizi çok heyecanlandırdığını düşünmeyin, ilk albümüyle de bizlere pek yeni bir şeyler sunmayan, saçma derecede güzel saçlara sahip Lynch, bu albümde de bizlere kalp krizi geçirtecek bir performans göstermemiş.

Öncelikle aranızdaki David Lynch’den hala haberi olmayan cahillere abimizi tanıtalım. David Lynch, özellikle entel ortamlarda filmleri, karanlık ve gizemli kişiliği, mizah anlayışı övülmesi gereken, arada böyle farklı sanat dallarına da atlasa da aslen yönetmen bir insan evladıdır. Eğer gençliğinizde bolca övülmüş, içinde “çıkmaz” ya da “otoban” ismi geçen bir film izlemiş ve hiçbir bok anlamamışsanız küfür edeceğiniz adam bu.  Ancak unutmayın, bunu sadece içinizden yapabilirsiniz, entel ortamlarda filmleri övülmeli, metafor ve alt metin kelimeleri överken sıkça kullanılmalıdır.

David Lynch’den burada bahsetmemizin sebebi daha önce de dediğim gibi yeni çıkarttığı albümü: The Big Dream. David Lynch daha önce bir röportajında kendi stüdyosu olduğundan bahsetmiş, “Arada sırada koyuyorum rakımı, kendim çalıyorum kendim dinliyorum, kendim içiyorum” temalı bazı açıklamalar yapmıştı. Keşke kendi halinde çalmaya devam etseydi diyebilirim bu albüm için.

Ya şimdi aslında düşününce, aşırı fazla vurdum adam öldü ya. Ben kim oluyorum da David Lynch abimize bu kadar laf çakıyorum? Ulan adam David Lynch! Sonuçta adam yönetmen, albüm çıkarttığında müthiş bir başarı olması gerekmiyor.Siz bana bakmayın, hep o müthiş saçını kıskandığımdan böyle söylüyorum. Albümdeki öne çıkan birkaç şarkıya bakalım. (Ya ben de sürekli saçımı öyle yapmaya çalışıyorum, ne Wax’lar ne Taft’lar kullandım olmadı. Çok sinirliyim bu duruma.)

 

Star Dream Girl

“They’re coming from all around, flying down that wide highway…”

Şimdi hüzünlü şarkı deyince kimisinin aklına Morrissey gelir, kimisine Placebo. Kimisine Hakan Taşıyan gelir ancak oraya girmiyorum. E şimdi soracak olursak, Morrissey’in yaptığı da hüzünlü şarkı, bu şarkı da öyle. İnsan bu ikisini aynı yere koyunca hayret ediyor, yapacak bir şey yok. Bu şarkının öyle delicesine bir derinliği yok. Ne sözlerde hayır var ne melodide. Şöyle bir dinleyip “ne yapmış bizim kerata…” denilebilecek bir şarkı.

I’m Waiting Here (Feat. Lykke Li)

“I’m alone, look at the sky, my dear, I’m not every falling star…”

Albümün sürprizli şarkılarından. Birkaç yıl önce müzik ortamlarında bomba gibi patlayan Lykke Li’nin güzide sesiyle eşlik ettiği ( tam olarak kaç yıl önce bilmiyorum, açıp google’dan baksam samimi olmayacak gibi geldi) şarkımız albümden önce single olarak fırlatılmıştı, hatta yanılmıyorsam sitemizde de yayınlandı. Şarkı hakkında söyleyebileceğim şey ise: Klibi aşırı güzel. Otoyollarla türlü sıkıntıları olan David Lynch’den böyle bir klip beklenirdi. Aslında melodi de fena değil, Lykke ablanın yanık sesiyle de bezenince klip, sizlere huzur dolu 6 dakika yaşatacak.

The Ballad Of Hollis Brown

“Your children are so hungry, that they don’t know how to smile…”

Albümün bombası hiç şüphesiz budur. O da David abinin kendi şarkısı değil zaten. Tüm zamanların en büyük müzisyeni Bob Dylan coverı yapmakla iyi eden abimiz, ustayı bir kez daha saygıyla anlamamızı sağlamıştır. Aç, parasız kalan, karısını ve çocuklarını doyuramayan, en sonunda “eahhhhh başlarım ulaaan” diyerek pompalı tüfeğini kapıp ortalığı kana bulayan Hollis Brown’un anlatıldığı şarkı, filmlerinden de anlayabileceğimiz üzere David Lynch ruhuna oldukça uygun olmuş. Zevkle dinledik.

Bitirirken

David Lynch, hiç şüphesiz dünyada gelmiş geçmiş en ilginç adamlardan biri. Müzik dünyasında David Bowie neyse, sinema dünyasında da o. Tamam albüm çok iyi değil, ancak birbirlerine bu denli yakışan iki sanat dalının birinde deha olan Lynch’in yaptığı albüm dinlenmeden ölünürse, boşa yaşanmış olmaz da, ne diyelim, haybeye yaşanmış olur.