Fotoğraflar: Pozitif Live

Morrissey’i beklemek kendi adıma yorucu bir süreçti. Zaten bir kaç ay önce hastalık haberiyle sarsılmıştık. Yıllar önce yaptığı Nowhere Fast şarkısında da ne hayatın ne de ölümün kendisine çekici gelmediğini çok güzel anlatıyordu. Tüm bu işaretlere bir de konserlerde Asleep söylemesi eklendi. Hafiften strese maruz bırakan bu etmenlere 7 Aralık konserinin ertelenmesi haberi de gelince hepsi  beni geniş açılı bir buhrana sürükledi. Fakat çok geçmeden konserin 17 Aralık’ta yapılacağını duyduk ve tekrar beklemeye başladık.

Pozitif Live‘ın organizasyonluğunda ve Radyo Eksen sponsorluğundaki Morrissey konserinin 19:00 olarak belirttiği kapı açılış saatinde Volkswagen Arena’da yerimizi aldık. Mekanla ilgili söylenecek çok fazla söz yok. Muazzam akustiği, kusursuz sahne planlaması ile ihtiyacımız olan konser alanına kavuşmuş olmanın sevincini rahat rahat yaşayabiliriz. Dokuz buçuktan önce sahneye çıkmayacağını tahmin edememenin verdiği hüzünle etrafta oyalanmaya başladık. Türk seyircisiyle ilgili sık sık yaşadığım fobim tekrar gün yüzüne çıkmaya başladı. Morrissey sahnede görünene kadar bir şeyi düşünme fırsatım olmadı. Fangirl’ler gibi kalbim boğazımda atıyordu. Hiçbir şeye sağlıkla odaklanamadım. Vakit geldiğinde alanda hazırdık ve nihayet Queen Elizabeth orta parmağını sallayan pozuyla ekranda belirdi ve Morrissey, Queen Is Dead ile sahnede yerini aldı. Sahnedeki kırıklığı o kadar belli, o kadar hissediliyordu ki bu sefer seyirciyle ayrı bir bağ kurduğunu hissettirdi bana. Morrissey’in hayata verdiği tek anlamı müzikte bulduğunu bilmek de bu bağı daha da güçlü kıldı benim için. Üstelik bunu 20 yaşında yapmaya başlayan bu adam o an karşımda ve 55 yaşındaydı.

Elbette hayvanlara olan hassasiyeti her zamanki gibi büyük öncelik taşıyordu. The Bullfighter Dies şarkısını söylerken sesindeki öfke ve haz oldukça derinden hissediliyordu. Gömleğinde “Animals Do Not Smoke” sticker’ı taşıyan Morrissey, Meat Is Murder sırasında beklenen videoyu ekrana yansıttı ve ekrana dönerek “Kill, eat, kill it eat, murder!” diyerek üzerimizden uzun süre atamayacağımız hislere sebep oldu. Konsere gelirken “Dürüm yiyip geleceğim ahuahu” gibi garip ve anlamsız hareketlerde bulunan insanları yine anlayamadık.

10403733_916869364990938_6267656512379784091_o

Morrissey’i ilk olarak şairliğiyle sevmeye başladım ben. Uzun yıllar bana eşlik eden bu adam için her şeyin ötesinde okuduğum en kusursuz ve samimi şair diyebilirim. Hep de öyle kalacak. Zaten hayatına anlam katan tek şey müzik olan bir adamdan, şiirlerinde samimiyetsizlik beklemek oldukça saçma olur. İşte tüm bu etmenleri birleştirdiğiniz zaman, How Soon Is Now çalmaya başladığında kalbimin duracağını hissettim. Her ne kadar bu sene konserlerinde How Soon Is Now’a yer verse de, ben canlı dinleme ihtimalimi oldukça düşük tuttum. Bu şarkı, gongun eşlik ettiği davul solosunun akabinde Morrissey’in yere yatmasıyla bana hayatımın en mutlu dakikalarını yaşatmak için yeterliydi. Şuan hala anlatırken bile zorlanıyorum. How Soon Is Now’ın ardından konserin en görkemli anı Earth Is The Loneliest Place ile yaşandı. Kafamı kaldırdığımda Morrissey’i görüyor, etrafımda hayranlıkla gözlerini ona dikmiş insanları hissediyor, ayaklarımı bastığım gezegenin yalnızlığını da en derinde yaşıyordum. Morrissey’de hakim olan hissiyatların tamamı beni ele geçirdi. Aynı şeyleri hissettiğimize eminim!

Önceki konserlerindeki setlist’lerden bitişin Asleep ve Everyday Is Like Sunday ile olacağını tahmin ediyordum. Sanki zaman da Morrissey sahneden inince durdu gibi hissediyorum. Sorsanız konser 16 dakika sürdü. İnsan hiç bitsin istemiyor.

Morrissey_VW_Arena_2014_12_17 (5)

“I’m your arkadaş!” dediği an umut saçtı etrafına, çünkü ben Morrissey hakkında ne kadar çok şey biliyorsam, o da benim hakkımda biliyormuş gibi hissediyorum onu dinlemeye başladığım ilk günden beri. Bu yüzden sahneden ben sizin arkadaşınızım dediği an çok değerliydi. Ayrıca dünyadan hayvan haklarıyla ilgili haberler verdiği sırada “Bir şeylerin değişmediğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz” dedi. Her iki anda da kendimi güvende ve umut dolu hissettim.

Seyirci her zamanki gibi gerçekten çok sıkıcıydı. Eğer Morrissey ile az sayıda insanın kurduğu bağlantıyı herkes kurabilseydi çok daha harika bir konser yaşanacaktı. Ne zaman kafamı kaldırıp tirübünlere baksam insanlar sanki mecburen Yıldız Kenter bozması şehir tiyatrosu izlemeye maruz bırakılmış gibi oturuyordu. Tamam ayağa kalkmak zorunda değilsiniz ama maket gibi oturmak nedir ya? Mekan enerjisi, konser birlikteliği, bağlılığı denen bir şey var. Yine eksik kaldığımızı söylemek lazım.

Morrissey’in şarkı seçimine gelirsek elbette herkesin sevdiği ve beklediği şarkılar var. Ama artık setlist.fm diye bir şey var, konsere gitmek istediğiniz sanatçının son konserlerindeki setlistlerine bakarak fikir edinme şansınız var. Eğer istediğiniz şarkılara yer vermedi diye sinirlenecek ve çirkinleşecekseniz bilet almamak gibi bir hakkınız bulunuyor. Bir de öyle deneyin?

Hand In Glove ile ilgili bazı karışıklıklar söz konusu. Çaldı, çalmadı gibi tartışmalar dönüyor ama ben kendime geldikçe çalmadığına emin oluyorum. Konser setlist’i, aşağıdaki şekildeydi;

1- The Queen Is Dead
2- Suedehead
3- Istanbul
4- Kiss Me A Lot
5- I’m Throwing My Arms Around Paris
6-The Bullfighter Dies
7- World Peace Is None Of Your Business
8- How Soon Is Now?
9-Kick The Bride Down The Aisle
10- Scandinavia
11- Neal Cassidy Drops Dead
12- Earth Is The Loneliest Place
13- Yes, I Am Blind
14- Staircase At The University
15- Smiler With Knife
16- I’m Not A Man
17- Meat Is Murder
18- Speedway

Encore

19- Asleep
20- Everyday Is Like Sunday