Merhabalar, kendi adıma neredeyse konsersiz geçen bir yazın ardından büyük bir heyecanla gittiğim 7 Ekim 2015,
Dengue Fever İstanbul konserinden sonra bu satırları daha da büyük bir heyecanla yazıyor olmalıydım şu an ancak malum, akıllarımız, kalplerimiz çok ağır, heyecanlarımız anlamsız ve keyiflerimiz kaçık dört bir yana bir
süredir. Ama Dengue Fever konseri başlıklı bu yazının içindeki kelimelere de Dengue Fever’ı anlattırmaya
çalışacağım izninizle, başlıyoruz.

Dengue Fever, Kamboçya müziğini saykodelik rock ile buluşturan Los Angeleslı bir grup. Yaptıkları müziği füzyon olarak tanımlayabiliriz kısaca ama anlatılmaz dinlenir kendileri. Bi’ bakın işte, özellikle evde tek başınayken
utana sıkıla mistik Hint müzikleri dinlemekten hoşlanan bir rockseverseniz, gönül rahatlığıyla dinleyeceksiniz Dengue
Fever’ı.

dengue_fever_babylon

Babylon Bomonti’deydi konser, yağmur çiseliyordu ben Babylon Bomonti’ye ilk defa giderken 7 Ekim akşamı.
Filmekimi çıkışıydı, film de The Lobster, o yüzden saat 22’ye yaklaşıyordu ve Palmiyeler performansı yol almıştı
yakın geçmişe doğru, özür dileriz. Babylon Bomonti muhteşem bir mekan olmuş, daha yaklaşırken binayı görmemle
attığım nidalardan anladım. Eski Bomonti Bira fabrikasının müzik üreten bu yeni halini mutlaka gidin görün, o
kadar söyleyeyim ve saati de bi’ 15-20 dakika ilerleteyim.

22:15 sularında 3 farklı saç ve 3 farklı sakal boyuyla 3 adam yerini aldı sahnede. Gecenin saykodelik rock
kısmını oluşturacak olan 3 adam. Ardından da Kamboçya’yı temsilen Chhom Nimol, ten poyints. 1,5 saatlik kısa
sayılabilecek bir performansa temponun hiç düşmediği birbirinden güzel şarkılar sığdırdılar. Eller havayaydı evet,
eller havadaydı ama baş ve işaret parmakları kavuşuktu o ellerin ve bilekler kıvrılıyordu havada. Tarantino filmlerine yaraşır cayır cayır gitar tellerinin arasında yılan gibi kıvrıla kıvrıla dolaşan bir ses hayal edin ve bir yandan da kiraz çiçeği yaprakları yağsın sahneye Uzak Doğu’yu temsilen. Ancak böyle betimleyebileceğim bir akşamdı. Khmerce (Kamboçya’da konuşulan dil imiş) şarkıların ağırlıklı olduğu setlist, size şu an şu şarkı harikaydı, bu şarkı da şöyle coştuk falan dememi zorlaştırsa da, farklılıkların yarattığı uyum takdire şayandı, farklılıklar güzeldi, güzeldir. Bemollere, diyezlere doydum, zaman su gibi aktı, yorgunluk bile hissetmeye başlamadan bitti konser.

Ya yürek ağır olunca, kelimeler de ağır oluyor, böyle ağdalı, edebi olmaya kasmış bir dil çıkıyor ortaya, affola. Akmıyor zaman, kelimeler hiç akmıyor. Gönül rahatlıkları diliyorum hepimize, hafızalarımız güçlü, düşüncelerimiz özgür olsun. Dengue Fever‘la daha güzel zamanlarda tekrardan görüşmek üzere.