B
aşlığın ne kadar karanlık olduğunun farkındayım. Ve bu durumdan dolayı hiç pişman değilim. Halihazırda The Smiths fanı olan şanssız azınlık ne demek istediğimi anlayacaktır. “Smiths fans die young” sözünü bilmeyen bir sevenini henüz tanımadım bu grubun. Gerçi dürüst olmak gerekirse; bu grubun çok fazla sevenini tanımış da değilim. Bu yazıyı yazmaya beni iten motivasyon da bu oldu.
Uzun, gösterişli ve içi boş grup isimlerine bir tepki olarak oldukça kısa ve yaygın bir isim kullanan The Smiths, farkını daha en başından göstermiştir. Aynı zamanda tamamı İrlandalı olan grup üyelerinin en yaygın İngiliz isimlerinden biri olan Smiths’i seçerek ironi yaptığı konuşulsa da, ilk seçenek bana daha yakın geliyor, çünkü Morrissey, Smith isminin aklına gelen en basit isim olduğunu ve basit insanların artık öne çıkması gerektiğini bir röportajında söylemiştir.
Her yetenekli yazar gibi başlarda işsiz olan Steven Morrissey ile, gitarist ve besteci olan Johhny Marr birleşerek bu müthiş grubu 1982’de kurdu. Daha sonra Mike Joyce ve Andy Rourke de çeteye katılmış, insanların içindeki bütün neşeyi, hayat sevgisini nasıl çalarız diye planlamaya girişmişlerdir. İlk single’ları Hand In Glove, 1983 mayısında piyasaya sürüldü. Ve yine her iyi grup gibi, başlarda değeri bilinmedi. Neyse ki, daha sonraki single’ları This Charming Man ve What Difference Does It Make? ile beklenen başarıyı yakaladılar.
The Smiths – Hand in Glove
The Smiths
You’re your mother’s only son, and you are the desperate one…
Ne yazık ki üyelerin, grup ismiyle aynı adlı albüm çıkartayım hastalığına yakalandığını görüyoruz. Ancak “Morrissey knows the best” diyoruz ve dikkate almıyoruz. 80’lerin klasik yapısında olan albüm, ön yüzünde 5, arka yüzünde 5 şarkıyla İngiltere Listelerine 2. sıradan merhaba dedi. Birkaç şarkısının pedofiliyi savunduğu yönünde saçma eleştiriler almışlardır. Bunların aksine; ünlü müzik kritiği Garry Mullholand, albüm hakkında; “ The Smiths, kendi efsanelerini daha ilk albümden çocuk istismarına dikkat çekerek oluşturdu.” demiştir.
Albümün içinde, “You’ve Got Everything Now” gibi sitemli, “Pretty Girls Make Graves” gibi ölümcül, “Miserable Lie” gibi kendinizden geçebileceğiniz şarkılar bulunduğu bir gerçektir. Ancak bu albümün ilginç yanı, yaptıkları iki single’ın bu albümde yer almamış olması ve singleların birbirinden mükemmel olmasıdır: “Heaven Knows I’m Miserable Know” ve “How Soon Is Now?” Ben yazmaya, siz okumaya yeni başladığınızdan dolayı, bizi biraz hareketledirecek, sizi kendinizden geçirecek, saykodelik olarak adlandırabileceğimiz “Miserable Lie”, bu albümü temsilen sizlere gelsin:
The Smiths – Miserable Lie
Meat Is Murder
I smoke ‘cos I’m hoping for an early death and i need to cling to something…
İsminden de anlaşılacağı üzere, The Smiths bu albümde sadece neşemizi çalmakla kalmamış, zenginden, zalimden ve barbardan da çalmıştır. Et Cinayettir diyen grubun bu cesur atılımını dinleyici ödüllendirmiş, İngiltere listelerinde birinci olan tek albümleri bu olmuştur. Albümün ve grubun ilginç olan tarafı ise ortaya çıkmıştır: Son derece muhalif bir yapı sergileyen grup, muhalifliğini cumhuriyetçilere karşı değil, demoktratlara karşı yapmıştır. Bu, son derece şaşırtıcı bir gelişmedir. Zira muhalif gruplar genellikle otoriteye karşı gelirlerken, grup otoriteye karşı gelenleri eleştirmiş ve sizin görüşleriniz ne yönde olursa olsun (benim de dahil), bunu son derece mantıklı ve başarılı bir şekilde gerçekleştirmişlerdir.
Morrissey bunlarla kalmamış, röportajlarda oldukça politik tavırlar sergileyerek tepkileri çekmiştir. Hükümet ve kraliyet ailesine giydirmekten geri kalmamıştır. “Nowhere Fast” üstte belirttiğim cumhuriyetçiliği överken, “The Headmaster Ritual” ve “Barbarism Begins at Home” eğitim sistemini ve aile yapısını yerlere vurmuştur. Ancak hepsini bir kenara bırakırsak, bu albümün parlayan yıldızı elbette “What She Said” olmuştur. Albümün isminin altında gördüğünüz cümle bu şarkıdan alınmıştır. Bu şarkı hakkında başka bir yorum yapmak istemiyorum, zira gerek görmüyorum.
The Smiths- What She Said
The Queen Is Dead
Oh mother, I can feel the soil falling over my head…
İlk albümleri dışında albüm isimleriyle bize çok şey anlatan The Smiths, bu sefer de Kraliçe Öldü diyerek çığırlarından çıktıklarını bizlere göstermişlerdir. Ancak albümün ismine bakarak hemen yargılamak yanlış olur, albüm politik olduğundan çok yalnızlık ve aşk temalıdır.
Eski bir deyiş olan “Rain Makes Everything Better” cümlesini doğrular bu albüm. Albümü kaydederlerken bütün İngiltere ve Amerika’yı dolaşan The Smiths, müthiş bir yoğunluk içine girmiş ve üyeler çok yorulmuşlardır. Marr içki problemleri ile uğraşırken, Rourke altın vuruş’un ne demek olduğunu öğrenmeyi heves etmiştir. Açıkça görüldüğü üzere grubun üzerinde kara bulutlar vardır. Ancak bulutlar her şeyi daha iyi hale getirmiştir. Zira bana göre grubun en iyi stüdyo albümleri The Queen Is Dead’dir.
“Never Had No One Ever” ve “I Know It’s Over” üzerine yorum yapılmayı gerektirmeyecek ölümcül kayıtlardır. Morrissey’in bu şarkıları yazarken “Melancholy? Really? It’s so 70’s.” dediğini duyar gibi oluruz. Artık hüznü aşmıştır. Bu kayıtları dinlerken, acı somut bir hal alır, içinizde hissedersiniz. “The Boy with the Thorn Up His Side” ve “Bigmouth Strikes Again”, yüzyılın geyiği olan “Morrissey gay mi?” sorularının çıkış kaynağı olabilir. Özellikle “The Boy with the Thorn Up His Side”ın klibindeki Morrissey’in hareketleri şaşkınlıkla izlenmektedir. Yanlış anlamayın, en ufak bir sarkastik ima kullanmıyorum. Bu iki şarkı ayrı ayrı mükemmeldir!
Ve sıra gelir The Smiths’in en çok bilinen ve sevilen şarkısına. “There’s a Light that Never Goes Out”. Dinleyicinin yanıldığı söylenemez, tek kelime ile mükemmel bir şarkıdır. İçinde koyu bir melankoli ile birlikte ince bir mizahı da vardır. Müthiş melodisi de kaydın hit olmasında büyük bir etkiye sahiptir.
The Smiths – There is A Light That Never Goes out
Strangeways, Here We Come
Let me whisper my last goodbyes…
Son stüdyo albümleri olan Strangeways, Here We Come bir çok yönden ele alınmalıdır. Ancak ele alınacak bütün yönler, bizi aynı sokağa çıkartır: Grubun dağılışı. Özellikle The Queen Is Dead’de başlayan yağmurlar, artık üyelerin kaldıramayacağı bir şiddete erişmiştir. Kurucu üyeler Johhny Marr ve Steven Morrissey arasındaki sorunlar; yani, Marr’ın başka sanatçılarla çalışmasını Morrissey’in tasvip etmemesi, Morrissey’in oldukça sabit olan müzik anlayışı ve taşıdığı 60’ların havasını üzerinden atamayışı (Marr’a göre), etkili olmuştur.
Albüm hakkında ilginç olan şeylerden birincisi, müzikal ve sözsel anlamda 2. Albümü yakalayamamasına, 3.Albümün yanına yanaşamamasına rağmen daha sonraları grup üyelerinin en sevdikleri albümün bu olduğunu açıklamalarıdır. Bir diğeri ise albümün piyasaya sürüldüğünde grubun çoktan dağılmış olmasıdır. Albümün favorim olan şarkılarından “a Rush and a Push and the Land Is Ours”, ismindeki İrlanda devrimi göndermesine rağmen, politik değildir. Aksine içinde aşk ve varoluş sancıları taşımaktadır. “Last Night I Dreamed Somebody Loved Me” ise, The Queen Is Dead’de bahsettiğim iki şarkı gibi, melankoli sınırlarını zorlar. Sadece kapalı havalarda depresyonlara girenler için değildir bu kayıt. Depresyonu bir yaşam tarzı haline getirenlere uygundur.
The Smiths – A Rush And A Push And The Land Is Ours
45’likler ve Toplama Albümlerden Bazıları
Hatful Of Hollow
84’de yayınlanan toplama albüm Hatful Of Hollow, içinde “What Difference Does It Make”, “Girl Afraid”, “This Night Has Opened My Eyes”, “Please Please Please Let Me Get What I Want” gibi şarkılar barındırır. Bana göre grubun en iyi toplama albümü budur. En az stüdyo albümleri kadar dolu dolu ve en az stüdyo albümleri kadar güzel şarkılara sahiptir.
The World Won’t Listen
Morrissey’in dünyadaki tüm kitlelerce tanınmamasından haklı olarak hayıflanmasını albümün isminden anlayabiliriz. İçinde daha önce yayınlanmamış “Asleep”, “Unloveable”, “That Joke Isn’t Fun Anymore”, “Rubber Ring” gibi kayıtlar bulunduran toplama albüm, grubun fanları tarafından oldukça başarılı bulunmuştur.
Louder Than Bombs
The World Wont Listen ile neredeyse aynı içeriğe sahip olan bu toplama albüm, ABD piyasası için hazırlanmıştı. İsmindeki zeka kırıntısı ise, hala grubun tepki çekmekten korkmadıklarını bizlere göstermektedir.
Bitirirken
Uzun; oldukça uzun şarkı isimleri, dönemin gerektirdiklerinin aksine son derece klasik bir rock anlayışı (yalnızca gitar, davul ve bass), demokratlara değil cumhuriyetçilere yakın duruşları, ortalığı ayağa kaldıracak cesaretle yazdıkları şarkı sözleri, vokalleri olan Morrissey’in dünyalar kadar olan egosu, aynı şekilde Morrissey’in cinsel yönelimleri (ya da yönelmemeleri – aseksüelliği – ), gitaristleri Johhny Marr’ın gelmiş geçmiş en iyi virtüözlerden olması gibi detaylar ile, The Smiths, sadece o döneme değil, çıktığından itibaren günümüze kadar müzik piyasasına damgasını vurmuştur.
Ve bizler için, hayattan yorgun olup bir an önce uyumaya gitmek isteyenler için, evde oturmak istemeyen; dışarıya çıkıp insanları ve hayatı görmek isteyenler için, kalbi artık onarılamaz şekilde kırılmış olanlar için, sürekli yalvarsalar da istediklerini bir türlü alamayanlar için, alsalar da ellerinde tutamayanlar için; The Smiths dilimizde, hafızamızda ve de playlistimizde uzun bir süre daha yer edenecek bir grup.