S
iz, sevgili okur gençlik, daha önce coco ile başlayan kötü bir sözcük işittiniz mi? Cocojambo, Coconut, Coco Chanel hatta çocukluğumuzdan kalma güzel bir tepki olarak koko-kocaman! Hepsi güzel şeyler, ama en güzeli CocoRosie. İllaki renkli olacaksan Cocorosie gibi ol diye bir deyim dahi üretilebilir hatta.
Alice Harikalar Diyarı’ndan kopup gelen, Narnia’nın cadısını yenen, Jumanji’deki avcının elinden kurtulan, hatta öldü sanılıp cam tabuta yerleştirilen Pamuk Prenses’i, uykusundan uyandıran beyaz atlı prens değil bu iki sihirli, masumiyet ve yaratıcılık abidesi perilerdir! Şimdi gelin büyülü bu rüyaya birlikte dalalım.
Bianca Casady ve Sierra Casady isimli iki kız kardeş yaşları 3-5 iken anne ve babaları boşanma kararı alır ve kızlar anneleriyle birlikte büyürler. Ne analar varmış dediğiniz türden bir anne çünkü kızlarının sanatı okuldan çok gerçek hayatta öğrenebileceği kanısında olup onları Hawaii, California, Arizona, New Mexico gibi bir çok yerde büyütmüş. Farklı havaların kokularını aldırarak bakış açılarını küçük yaşta geliştirmelerini sağlamış. Sonradan Sierra’nın müziğe yönelip New York’a gitmesi, çok geçmeden Paris Konservatuar’ına kabul olup Paris’e yerleşmesi gibi bir süreçte kardeşlerin birbirleriyle bağları kopuyor ve senelerce birbirlerinden haber almaz oluyorlar.
Bu sırada Bianca yazarlık ve görsel sanatlarla ilgilenmeye başlıyor. Sierra operalarda sahne alıp klasik müziğe eğiliyor. Derken bir gün ansızın Bianca, Montmarte’daki Dairesi’nde oturan Sierra’nın kapısını çalıyor. Bir sohbet bir sohbet. Senelerin konuşması derken kardeşler kendilerini dışarıdaki hayattan izole ediyorlar. Sonra müzik yapıp kaydetmeye başlıyorlar. Ama nasıl müzik? Akustik, banyo akustiği…
Evde yalnız başımıza kaldığımızda duyduğumuz o garip ucra çatırdama çuturdama seslerinden bir ürküntü gelir ya insana, Casady kardeşler onlarla alay edercesine banyoda sigara külünden tutun, bardak ve kaşığın düetine, oyuncak arabaların çıkardığı sesten, çuf çuf trene kadar aklınıza ne gelirse koyup zevk için CD kaydetmişler hem de spontane. Sierra demiş ki, Bianca sıra sende! Öncelikle yakın arkadaşlara dağıtılan bu CD çok beğeni toplayınca bir takım düzenlemelerden geçip Touch And Go Records ile bir albüm anlaşmasına gidiliyor. Böylelikle o güzel şarkıların kaydedildiği kibrit kutusunu geçmeyen klasik parizien evi ‘La Maison de Mon Reve‘ olarak anılıp kardeşlerin ilk albümlerinin ismi haline geliyor. Grubun ismi de annelerinin küçükken Sierra’ya ”Rosie” Bianca’ya ”Coco” diye seslenmesinden geliyor. La Maison de Mon Reve (2004) ‘deki parçalardan Good Friday ‘Kenzo’ parfüm reklamlarında kullanılırken, ‘Escada’ ise Not For Sale isimli parçayı da ben kullanırım o zaman diyor.
Cocorosie – Terrible Angels
CocoRosie – By Your Side
Daha ilk albümlerinde Anthony & The Johnsons’tan, ‘ Beautiful Boyz ‘ isimli parçalarına referans alıyor ve ilk single’larını yayımlıyorlar. Fazla söze gerek yok ne kadar kutsal, kıymetli ve içten bir iş yapıldığı ortada.
CocoRosie & Antony Hegarty – Beautiful Boyz
Birinci albümlerinin başarısından sonra grup daha çarpıcı ve keskin noktalar ekleyerek müziklerini zenginleştirdikleri ‘Noah’s Ark‘ (2005) isimli albümlerine imza atıyor. Bu albümlerinden huzurlu bohemik, oryantalist insanı çok başka ülkelerin geleneksel evlerine, deniz kıyılarına götüren bir çalışma olan Brazilian Sun isimli parça ile ilk albümlerinden birkaç parçayı ‘Prada spring 2006’ sezon şovunda kullanılıyor. ‘Noah’s Ark‘ isimli şarkılarına da klip geliyor. Grup, inançlı birileri olmamalarına rağmen kliplerinde bolca kutsal imgeler kullanarak ironik bir durum oluşturuyorlar. Bu tür imgeler onlar için somutluktan ziyade büyülü sihirli ve soyut ve saf şeyleri temsil ediyor, çoğunluğun gerçeği üzerinden bir tür imajinasyona başvuruyorlar. Buna ek olarak gökkuşakları, insanların irite olabilecekleri küçük şeyler, palyaçolar, kuşlar, bulutlar, yunuslar, okyanus, köpek savaşları, kriminal vakalar da Casady kardeşlerin ilgisini çeken konular arasında.
Cocorosie – Brazilian Sun
35 saniyelik Milk isimli kayıtları bile var.
Cocorosie – Milk
Cocorosie’nin müziğe olan yaklaşımı Vincent Moon’u aratmıyor ki çok düşük bütçelerle başarıyı arttırabilecek kadar yetenekliler de zaten. Yaptıkları müzik nu-folk, psiko- folk ve deneysellik çatısı altında değerlendirilirken, tekno , indie, new wave akımlarını da seviyorlar hatta hip hop bile bazen karışıyor işin içine. 2006 senesinde Sierra Vodoo Eros Records ile bir solo albüm çıkartırken Bianca da boş durmayıp ‘Voodoo Eros Museum Of Nice Items‘ isimli bir sanat galerisi açıyor. Beklenmedik bir şekilde eşcinsel olduğunu açıklayan Bianca’nın da (ay dinledim ama çıkartamadım diyorsanız) şarkılarda çıkış yaptığı noktalarda bizi Röyksopp’tan ‘What Else is There’ isimli parçanın içine attığı gerçeğinin altını çizmeden geçmeyelim.
Grup, 2007 yıllında Björk’ün ortağı Valgeir‘in üstlendiği, üçüncü albümleri The Adventures of Ghosthorse and Stilborn‘ a imza atıyor. Albümdeki çıkış parçaları Rainbowarriors‘a klip gelirken, Werewolf da şarkı sözleriyle ilgi odağı haline geliyor, üzerinden prim yapmayan dj kalmıyor. Çok geçmeden 2008 yılında God Has a Voice, She Speaks Through Me isimli singlelarını çıkartıyorlar.
CocoRosie – Werewolf (Omega Remix)
CocoRosie – God Has A Voice, She Speaks Through Me
2009 yılında ilk üç albümlerinin yapımcısı Touch And Go Records ile anlaşmazlık çıkıyor ve kendileri beş parçadan oluşan Coconuts, Plenty Of Junk Food isimli EP’leri piyasaya sürüyorlar.
Cocorosie – Spirit Lake
Sierra’nın klasik müzikle ilgilendiği zamanlardan çalışma arkadaşı Gael Rakotondrabe, piyanosuyla beraber Casady kardeşlerin arasına giriyor. Üçlü, albüm ön çalışmalarını sadece alacakaranlıkta yaparken lirikleri için de şiirlerden ilham alıyor. 2010 yılında Grey Oceans ismini alan bu albüm için Sub Pop Records ile imzaya gidiliyor. Ayrıca albümde sık sık rastladığımız Sierra’nın klasik müzik zamanlarından kalma soundları da Cocorosie‘ye farklı bir hava kazandırıyor. ‘Lemonade‘ isimli şarkının klibinde de ben diyim Adams Aile’si havası var siz diyin Tim Burton kokusu.
CocoRosie – Lemonade
Son olarak kendilerini 2012 yılında yayımladıkları, We Are On Fire/Tearz For Animals adlı kayıtlardan oluşan ‘A side 7” ismini verdikleri duble singlelarıyla görmek mümkün.
CocoRosie – Tearz for Animals
Severseniz çok seveceğiniz sevmezseniz de ay şöyle yapıyorlar böyle yapıyorlar diyerekten illaki bir şekilde bahsedeceğiniz, klipleri görsel şölenden farksız bu kardeşler, fazlasıyla doğallar ve içtenler. Onlardan normal bir şey beklemek de oldukça garip bir beklenti. 27 Mayıs’ta Tales of a Grass Widow(2013) isimli albümleriyle tekrar aramızda olacaklar. Bize bir kez daha üzerinde balerinin döndüğü o müzik kutusunu aratacaklar ve yine ilaç gibi gelecek bize. Kullanma prospektüsünde ” lütfen eğer remix değilse gürültülü patırtılı yerlerde tüketmeyiniz, bir şey anlamazsınız ” şeklinde bir anektodu da olmayacak ama söyleyelim sonra uyarmadınız demeyin:)