İllüstrasyonlar: Merve Koçak
“Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, ‘bunu yazan keske çok yakın bir arkadaşım olsaydı da onu telefonla arayıp konuşabilseydim’ diyorsanız, o kitap bence gercekten iyidir.”
J.D. Salinger, tek bir cümlede ne kadar saf ve yalın duygularla yapmış kitabın tanımını. Ben de bazı kitapları okuyunca öyle derim. Hatta bazı kitapları okuyunca, yazarıyla oturup saatlerce muhabbet etmişim gibi gelir. Zaten bu yüzden o bazı kitapları elinden bırakası gelmez insanın. Düşünsenize, arkadaşlarınızdan yıllar belki yüzyıllar sonra yaşıyorsunuz, sizi bir araya getiren araç o kitap ve daha konuşacağınız çok şey var. Neden bırakasınız ki.
“Ona her şeyi anlattı. Yani anlatmış, öyle diyor; bilirsin babanı işte. Ağaçları. Şu pencere meselesini. Büyükannene söylediği o korkunç şeyleri; hani ölümüyle ilgili planlarını sormuş ya! Bermuda’da çektiği o güzel resimlere yaptıklarını, her şeyi, her şeyi anlatmış.” (muz balığı için mükemmel bir gün)
Muz balıkları, muz dolu bir delikten içeri girerler. Deliğe girmeden önce bildiğimiz balıktırlar. Ama delikten içeri girdiler mi, domuza dönerler. Çünkü deliğin içine girdikten sonra, onlarca muz yemişlerdir. Bu kadar muzla o kadar şişko olurlar ki, delikten çıkıp kapıdan geçemezler. Salinger’ın öykülerinde kendi varlığının döngüsünde kaybolanlar sadece muz balıkları değildir. Mesela çoğunlukla hikayelerine konu olan Glass ailesinin dört üyesinden biri, Seymour Glass.
Bütün öykülerin içinde yazılan ve yazılması mümkün olan diğer bütün öyküler yatar. Bütün karanlıkların içinde de herkesin kendi aydınlığı. Bazı çocuklar bir otobüs dolusu çocukla yolculuk yaparken kulaklarında gülen adamlar vardır. Bir tanesi de bir sürü çocukla beraber devasa bir koğuşta yatarken, bazı şarkıları düşünür. Çocuk büyür, biz olur, aydınlık onundur.
“’Açıkçası, ayrıntılara dalmak istemiyorum’ dedi genç adam. Sehpadaki saydam sigaralığa inat, kendi paketinden bir sigara çekti ve kendi çakmağıyla yaktı. Elleri iriydi; güçlü, hünerli ya da duyarlı görünmüyorlardı. Ama kolayca denetlenemeyecek estetik bir canlılıkları varmış gibi kullanıyordu bu elleri.” (eskimolarla savaştan hemen önce)
Öykü burada bitmişti tabii. (Bir daha da devamı olmadı hiç.)