G

elip de dijital bir müzik magazininde dijitalin bana yaptıklarını anlatıyor olmam bence ilginç değil. Rave Mag evim gibi, evime geldim bir şeyler konuşup kaçacağım.

Bunun birçok şeyle ilgisi olabilir
Sinema ve müzik konusunda korkutucu bir hafızam var. Ben kendimi susturuyorum bazen, bunu söylersem karşı taraf garip garip tepkiler verecek diye bilgilerimi içime atıyorum. Bunu kendimle övünmek için değil, çok sevdiğim bir şarkıyı unutmanın verdiği acıyı hayal edebilin diye söylüyorum. Hayatım müzik üzerine kurulu. Her planımı “Acaba bir şarkı daha fazla dinleyebilir miyim?” sorusuyla birlikte yapıyorum. Ama yeni şarkılarla tanışıyorum, bazılarını çok seviyorum ve her seferinde “Bunu da unutmazsın artık.” dediğim her şarkıyı unuttum. Keşif böyle bir şey değil. Bu problemin çözümü yeni müziklere kapıyı tamamen kapatmakmış. Toplanın, anlatacağım:

Dök İçini: Birkaç Aylık Müzik Diyeti

İlk günler
Beni diyete başlatanın, diyetin sebep oranını %60 kaplıyor olması da ilginç değil. Spotify! Bir pazartesi neşeyle haftalık keşfimi dinlemeye koyuldum. Çocukluktan gelen alışkanlık, City of Angels soundtrack’i “İris” kelimesini nerede görsem o kelimeye öncelik veriyorum. Listemde de daha önce adını duymadığım Wim Mertens adlı yüce karakterin Iris şarkısı vardı. Açtım ve tüm gün başka hiçbir şey dinlemedim. Haftalık keşfimdeki diğer şarkılara dokunmadım. Birkaç günüm bu adamı araştırmakla geçti. Klasik tınıların olduğu Iris, oldukça ince bir vokalle süslenen ve Peter Pan dünyasına geçişi sağlayan büyülü bir şarkıydı. Başka bir şey düşünemiyordum. Arkama bile bakmadan Wim Mertens’in dünyasına girdim. Ama tek şarkılık bir girişti bu. Diğer şarkılarını açma isteği bile duymadım. Günlerce hiçbir şey dinlemedim. Bir gün ofiste iç sıkıntım dağları delmişken aynı tadı aradım. Aklıma gelen ilk fikir korkunç: “Wim Mertens sayfasını açayım ve benzer sanatçılara bakayım!” Neyse ki bu hataya düşmedim ve “Strugle For Pleasure” şarkısını gördüm. Açtım onu dinledim sonra, yine günlerce… Sanki müziğe doydum, bu işi bitirdim gibi hisler gelmeye başladı, korkutucu oldu tabii. Neyse, bir bakmışım ki yeni müzikleri merak bile etmiyor, sadece Wim Mertens dünyasında şarkıdan şarkıya kafa atıyorum.

İkinci uyanış
2 ay böyle geçti. Bu paragrafa geçerken, çok sevdiğim ve nasıl olsa unutmam diyerek kaydetmediğim ve kaybettiğim şarkıların yasını tuttum. Bir gün hepinizin izini bulacağım, biliyorum.

Hikâyemde sürprizli son yok. Sizce bu Wim Mertens maceram beni nereye götürdü? Tabii ki de çocukluğuma ve o kâbuslu günlerin melodilerine. Bunda biraz da ülkenin girdabının payı olabilir. Çocukken dinleyip tükettiğimi sandığım ve sevdiğim her notaya tekrar gittim ve ne oldu biliyor musunuz? Size yemin ederim herkesi biraz daha fazla sevmeye başladım. Mesela 89 doğumlu herkesi ve 87 doğumlu herkesi çok seviyorum. 1991 yılında bu ülkede “Gülümse” albümü çıkmış, 91 yılını çok seviyorum. Çocukken araba veya evlerdeki teyplerde başa sarıp sarıp dinlediğim kim varsa hepsinin hikayesine bodoslama girdim. Her hikâyede de sağım solum koptu. Ne acılar, ne duygular, ne hassasiyetler, ne dostluklar… Hiç nene gibi konuşmayacağım ama bence bunu ayırt edebiliyorsanız, çok şanslısınız. Ben uyanmalara doyamadım. Umarım beni tam olarak seslendiğim yerden duyabiliyorsunuzdur.  En kötü bir iki günde “Under Pressure” gibi bir şarkıyı yapan Freddie Mercury ve David Bowie duyuyordur. İçim rahat.

Üstüne üstlük bir de arkadaşımın evinde tüm bu müziklerin kasetlerine denk geldim. Teyp de vardı. Kasetleri koyup sarıp sarıp dinledik. Kimler vardı orada aklınızı kaçırırsınız. Belki de kaçırmazsınız ama çok iyilerdi işte.

kaset

Sonlara doğru
Geldiğim noktada bu uygulamayı bir diyet olarak değil bir hayat tarzı olarak yaşayacağım. Her ay en fazla bir yeni albüm dinleyeceğim. Gördüğüm tüm müzik haberleri beni heyecanlandırıyor, videolar, kısa çalarlar, uzun çalarlar primat telaşı salıyor üzerime. Ama açıp bakmıyorum, bakmayacağım. Geride kalmaktan korkmuyorum. Müziği gerçekten hissetmek istiyorum.

Geçen gün tekrar gerçekten müziği hissetmeyi başardım. MFÖ’nün “Yalnızlar Garı”nı dinlerken eminim hepinizin çoktan unuttuğu bir hissi yaşadım. İlk andan tüylerim diken diken oldu ve şarkı beni ele geçirdi. Açın dinleyin. Ben diyete bir süre devam edeceğim gibi duruyor. Sadece arada bir “Acaba haftalık keşfimde neler var?” diyorum, ama sonra geçiyor.