Albüm İnceleme: 6.5/10
Yayınlama Tarihi: 9 Eylül 2014
Label: Last Gang Records
Öne Çıkan Şarkılar:
1) Nothing Left
2) The Physical World
3) Right On, Frankenstein!
Kanada’nın nadide dans ettiren topluluğu Death From Above 1979; 10 yıl aradan sonra ‘The Physical World’ albümü ile tekrar karşımızda.
Debut albümleri ‘You’re A Woman, I’m A Machine’ ile epeyce gürültü kopartan Sebastien Grainger ve Jesse F. Keeler ikilisi, bunun keyfini çıkarmadan ve albümün turunu bitirmeden ayrılık kararı almıştı ta ki 2011 yılına kadar. Bu ayrılık döneminde Jesse F. Keeler ilk albümlerinin prodüktörü ve kankası AL-P’i yanına alarak MSTKRFT projesiyle ‘The Looks’ ve ‘Fist Of Good’ şahane iki albüm ve muhteşem remix’leriyle gönülleri fethederken; Sebastien Grainger ise Sebastien Grainger & The Mountains ve The Rhythm Method projelerine odaklanarak müzikal kariyerine devam etti. Ayrılıklarının beşinci yılında tekrardan bir araya gelme kararı alan ikili, canlı performanslar ve stüdyo sabahlamalarıyla geçen üç yılın sonunda ‘The Physical World’ ile yeniden müzik alemine gerdi döndüler.
Öncelikle dar müzikal tarihleriyle Death From Above 1979’un bu yeni albümünü ilk albümle kıyaslamak hem doğru hem de çok yanlış bir durum. Şöyle ki; genel olarak noise-punk-dance orijinli bir sound üreten ikili asla enstrümanlarına yüz dönmemesi ile tanınıyor fakat kısacık tarihleriyle herhangi bir mukayese yapmanın ikilemini yaşamamak elde değil. Zira ilk albümün üzerinden geçen on yıllık bir süreç var. Bu arada yukarıda bahsettiğim farkı projelerle yollarına devam etmiş olan ikiliden ‘You’re a Woman, I’m a Machine’ kalibresinde bir albüm beklemek hatalı olmanın yanında neyle mukayese edeceğimizi bilememenin verdiği bir kafa karışıklığını doğuruyor. Yayınlandığı 9 Eylül tarihinden itibaren baştan sona defalarca dinlediğim albümde ikilinin röportajlarında bahsettikleri eski sound’larını yeni döneme uyarlama vurgusunun aslında tam anlamıyla gerçekleşmediğini görüyoruz. Daha albümden çıkan ilk single ‘Trainwreck 1979′ ile bunu rahatça anlayabiliyoruz. Çünkü punk–noise–dance eksenli, kendilerine has müziğin yerine indie rock hegamonyalı bir sound ile karşılaşıyoruz. İkinci single’ları ‘Government Trash’, önceki dönemlerinden kalma bir iş gibi dursa da albümün tamamını dinleyince aslında ikilinin tekrar birleşmelerinden bu yana geçen sürede tam bir müzikal birliktelik sağlayamadıkları aşikâr. Sebastien Grainger indie rock – punk söylemlerini sürdürürken Jesse F. Keeler ise noise’dan asla vazgeçmeme derdinde olduğunu albüm başlar başlamaz hemen anlayıveriyorsunuz. Güzel başlayıp garipleşen, bozunmaya uğrayan, indie’den noise’a atlamalar dance değerlerinin çok çok nadir yer alması ve bu yüzden oluşan gel–gitler sizi dinlerken ara vermeye zorluyor. Albümde ara nağmelerde Klaxons, The Rapture (R.I.P) gibi indie-dance ekolünün indie yanlarını yakalıyorsunuz. İşte bu durum da grubun orijinalliğine gölge düşürüyor.
İkilinin komplikelikten uzak, dinleyicilere pogo ve stage diving yaptırma ideasını hissetmek mümkün fakat verdikleri uzun aradan kaynaklanan kendi projelerinin etkisinden kurtulamadıkları tartışmasız bir gerçek. ‘Cheap Talk’ ile başlayıp ‘Always On’ ile biten albümün enerjisi ve bütünlüğü çok başarılıyken melodi/cümle yazımındaki ayrılık ve ikilinin bazı şarkılarda kafalarına göre hareket etmesi, albümün güzel yanlarını sabote etmiş.
Bu eksi yanların temelinde prodüktör Dave Sardy’in etkisi çok büyük boyutta. Sardy, Red Hot Chili Peppers, Oasis, Nine Inch Nails, LCD Soundsystem gibi gruplarla olan prodüktör deneyimlerinin müzikal bütünlük konusunda zayıf olmasına rağmen mixing ve mastering işlerinde başarılı olmuştur. İşte bu noktadan itibaren ilk albümün prodüktörü ve MSTRKRFT’ın diğer yarısı AL-P’in tanıdığı serbestlik ve bütünlük hassasiyetinin olmaması aslında işleri bozan en önemli ayrıntı olarak göze çarpıyor.
Netice itibariyle, on yıldan sonra çıkan bu albümün eksik yanlarının bol olmasına rağmen, orijinalliği ve bitmek bilmeyen enerjisi onu kötü olmaktan kurtarmış. Dinlemekten kaçınmamanızı tavsiye ederim.