Günlük yaşamın kalabalığından ve gürültüsünden yorgun düştüğünüzde kaçabileceğiniz, bir nebze dinlenebileceğiniz yerlerden biri; Brambles. Bir projeden, albümden ve şarkılardan daha fazlası, kimi zaman bir sığınak, kimi zaman dinlendirici bir uyku ya da o anda dinlenmek için neye ihtiyaç duyuyorsanız o.

Brambles, İngiltere orijinli fotoğraf sanatçısı ve müzisyen Mark Dawson’ın solo ambient piyano ve modern klasik müzik projesi.  İlk LP’i Charcoal’ı uzun bir yazım ve kayıt süreci ertesinde Ekim 2012’de dijital olarak satışa sunan Dawson, 2 yıl sonra 24 Ağustos’ta dinleyicilerinin desteğiyle albümün fiziksel basımını dünyaya getirmeyi başardı. Bu başarının altında hem Brambles dinleyicilerinin hem de bağlı bulunduğu bağımsız yayıncı kuruluş Serein’in takipçilerinin inanılmaz desteği yatıyor. Serein 2005 yılında Huw Roberts tarafından kurulan İngiltere orijinli bir yayıncı kuruluş. Bünyesinde bulunan sanatçılara kendilerini istedikleri gibi ifade etme şansı sunan, türdeşleri gibi satış rakamlarıyla ilgilenmekten ziyade sanata odaklanan kuruluşun ismi bile içerdiği anlamla ana akımdan kaçan dinleyiciler için bir sığınak sunuyor. Serein, gün batımından sonra açık bir gökyüzünden düşen hafif yağmur anlamına gelen “She- rain” kelimesinden oluşmakta. Hauschka, Olan Mill, Nest gibi isimlerle ismindeki yağmuru dinleyicilerine ulaştırmayı başarıyor gibi görünmekte.

Albümün oluşma sürecine baktığımızda sanatçının klasik bir stüdyo albümünden ziyade bir yolculuk hikayesi görüyoruz. Yolculuğun başlangıç noktası Dawson’ın Brisbane’de yaşadığı döneme uzanıyor. İki şarkıyı yazdıktan sonra anlatmak istediği hikayeyi, doğru sesi bulmak için gitmeye ihtiyaç duyan müzisyen farklı kültürler ve hayatlar tanımak için Melbourne’e taşınıyor. Melbourne’e taşındıktan sonra yaratım süreci için sessiz, huzurlu ve sakin bir yer aramaya koyulan Dawson, uzun bir arayıştan sonra en nihayetinde aradığı ve albümün büyük kısmını oluşturduğu The Painted Palace ile tanışıyor. The Painted Palace, yaratıcı sanatçı ve düşünürlere kapısını açan çevreci bir ev. Burada yaşayan sanatçılar iş birliği halinde evin ihtiyaçlarını sağlarken ihtiyaç duydukları sakin alana sahip olabiliyor ve istedikleri kadar kalabiliyorlar.

Dawson’ın The Painted Palace günleri ya da yazarın ifadesiyle La Belle Époque Dönemi;  bir yere tam olarak uyamayan sanatçılarla iç içe yaşayarak, yeni bakış açıları ve hayatlarla etkileşim kurup Melbourne sokaklarında bisiklet sürerek geçiyor. Elektriğin olmadığı, tamamen sanatçılardan oluşan izole bir ortamda hem müzikal hem de sosyal yönünün gelişmesini sağlayan ev, albüme hakim olan atmosferin büyük ölçüde değişmesini sağlıyor. Burada tanıdığı insanların çok farklı bir dünyada sonsuz olasılıklarla tanışmasını sağladığını ifade eden müzisyen süreci yöneten olmanın dışına çıkıp, etkileşim halinde olduğu öğelerin yönettiği, dönüştürdüğü ve değiştirdiği bir yönde ilerliyor. Ve artık Charcoal kendi yatağını bulan bir su gibi yaratıcısının beklemediği yollara saparak albümdeki her şarkıyı diğerinden daha farklı bir hale dönüştürüp varoluşunu tamamlıyor.

Müzisyenin yatıştırıcı şarkılar yaratmak için çıktığı yol daha soyut, daha yaratıcı ve farklı bir ses paletiyle birleşip albümün şimdiki haline ulaştığında zorlu bir süreç daha karşısına çıkar; şarkıları ortak bir temada sunmak. Bu durum Dawson’ı bir hayli zorlasa da ortam sesleri, dış mekan kayıtları, piyano, yaylılar ve nefesli enstrümanlar kullanarak minimal, ambient ve klasik müzikten oluşan bir başka dünyayı resmetmeyi başarmış gibi görünmekte. Dawson’ın müziğini edebiyat ve fotoğraflarla beslemesi salt müzisyen kimliğinin dışında hikaye anlatıcılığına ve dinleyiciyi hikayenin geçtiği dünyaya taşımasına da olanak sağlamış. Albümün ilk şarkısı ve aynı zamanda müzisyenin yeni sesini bulduğu şarkı To Speak Of Solitude’ın ilham kaynağı Hermann Hesse’nin Steppenwolf (Bozkırkurdu) romanı. Şarkı romanın ana karakteri Harry Haller’ın sokak lambalarının puslu ışıltıları altında nemli kaldırımlarda dolaştığı bir geceyi sahneliyor. Bunun dışında yazım sürecini destekleyen siyah beyaz fotoğraflar kullandığını belirtmekte.

Müziğinde kuşların kanat çırpışını, yağmur ve rüzgarı, yere çarpan nesnelerin sesini, ezilen kağıdın hışırtısını ve akustik gitarı, melodikayı, piyanoyu aynı anda işitebiliyorsunuz. Albümde kullandığı sample’ların tamamı Dawson’a ait, bir albüm olmaktan çok başka bir dünyaya açılan Charcoal’a adım attığınızda kendinizi müzisyenle The Painted Palace’da bir koltukta otururken bulabilir, altında yuvarlanan bir mikrofonun sesini ya da karanlığın içinde yankılanan dalga seslerini duyabilirsiniz.

Dawson, 2 yıllık sessizlik döneminden sonra henüz ismi ve ne zaman yayınlanacağı bilinmese de 7 Ağustos’ta iki yeni şarkısından örnekleri Soundcloud hesabı üzerinden paylaştı.  İlk defa vokal kullanan müzisyenin bu şarkılarda kendi sesine mi yoksa bir başka vokale mi yer verdiği ise henüz bilinmiyor.

Basmakalıp albümler arasında boğulurken salt sanat ve ifade kaygısıyla ortaya çıkan bu tür eserlerin hak ettiği değeri bulması elbette hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Ancak umuyorum ki Brambles’ın naif yolculuğu ana akımın içinde kaybolmaz ve yarattığı eşsiz müziği daha çok dinleyiciye taşımayı başarır.