Simon Green yola çıktığında kendini downtempo müziğine adamasaydı bugün ne Bonobo’yu izleyebilirdik ne de bu janrın en başarılı eserlerini dinleyebilirdik.
Küçüklüğünden itibaren müzikle iç içe olan Green, çeşitli enstrümanlar çalmış ve farklı türde müziklerle kendini geliştirmiş. Soul, jazz, reggae, instrumental rock, jazz gibi temel soundlarla güzelce beslenip kafasındaki yapacağı ideal müzik sound’unu oluşturmakta hiç zorlamadan yoluna emin adımlarla başlamış.
2000 yılında Tru Thoughts etiketiyle yayımladığı debut albümü “Animal Magic” ile adından söz ettirip tanınırlığı arttıran ve gelecek vaad eden müzisyenlerden gösterildi. Bu albümün en önemli özelliği ise bütün enstrümanları kendi çalıp kaydetmesidir. Bonobo’un bu başarısı tabii ki karşılıksız kalmıyor ve dünyanın en önemli bağımsız plak şirketlerinden Ninja Tune’un dikkatini çekiyor. Çok geçmeden Bonobo Ninja Tune’un saflarına katılıyor ve ardından ‘Animal Magic‘ 2001 yılında yeni bir remaster ve Ninja Tune etiketiyle tekrar piyasaya sürülüyor.
İlerleyen yıllarda çalışmalarına hiç ara vermeyen Green, 2003 yılında Dial ‘M’ for Monkey albümünü yayımlıyor. İlk albüme nazaran daha jazz özelliklerinin ve tatlı sound’ların egemen olduğu bir albüm ile karşımıza çıkıyor. Bu değişim ve gelişim aslında Simon Green’in kendiyle beraber müziğinin de değişime açık olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Albümden “Flutter” en çok dikkat çeken şarkı olup birçok oyun, film ve reklamlarda kullanıldı.
Turne, konser silsilerinden sonra kendi seçimlerden oluşan toplama albüm çıkarıp bir de remix albümü yayımladıktan sonra 2006 yılında üçüncü albümü “Days To Come” ile tekrar karşımıza çıkıyordu. Albümde trip – hop dokunuşları ve nu jazz etkileşimli downtempo çemberinde bir sound mevcut olup yükselişine ara vermeden devam ediyordu. İşte bu albümle beraber Bonobo ismi birçok mecrada downtempo müziğinin yeni lideri ve öncüsü olarak anılmasına sağladı. Bu albümde Bajka ve Fink’in katılımlarını da göz ardı etmemek gerekiyor. Zira seslendirdikleri şarkılarda aslında Green’in vokal seçimini ne de çok güzel yaptığını kanıtlar nitelikteydi.
Uzun konser ve performans silsileleri ardından yeni albüm çalışmalarına başlayan Green’in, 2009 yılında Andreya Triana’nın muhteşem vokaliyle yer aldığı “The Keeper” adlı single’ı yayımladı. Bu single pozitif eleştiriler aldı ve birçok radyoda bolca çalınadı. Akabinde 2010 yılında “Black Sands” albümünü piyasaya süren Green, bu albümde daha chill out dokunuşları ve minimal enstrüman tonlarını kullandığı üretimlerle dikkat çekti ve yine dinleyenleri şaşırtmaktan kaçınmadı. Albümün öne çıkan şarkıları; ‘Kong’, ‘Kiara’, ‘El Toro’, ‘Stay The Same’, ‘Eyesdown’.
2013 yılı başlarında BBC radio 6’da çalınan “Cirrus” adlı çalışmasıyla yeni albüm haberini veren Green, 2013’ün nisan ayında “The North Borders” isimli beşinci stüdyo albümünü yayımladı. Bu albümde chillwave bir sound kullanmış ayrıca soundunun temel bileşenlerinin dnalarıyla oynayarak daha minimal çizgisine soul müzik entegre edek elektronik altyapı hegomonyasına girmeden tüm enstrümanları güzelce kullanarak çok değişken vei bir o kadar enteresan bir çalışmaya imza atmış.
Simon Green, müzikal zekâsını üretime aktarmada hiç sorun yaşamayan bir müzisyen olup temelini güzelce oturttuğu sound’u üzerine inşa ettiği yenilikçi melodi anlayışını her daim dinleyicilerine heyecan vererek aktarmayı başardı. İşte Green’in başarısını kısaca böyle özetleyebiliriz. Şimdi sırada canlı canlı izlemek var.