Yaz akşamlarını evlerinde geçiren, yalnızlıklarını bir şarkı veya albümle buluşturup birkaç kadeh eşliğinde kitap okuyarak meltem rüzgarını yüzünde hissedenler için Neil Young adeta bir lütuf. Neil Young dinlemek daha doğrusu onun şarkılarını kalbimizin ve ruhumuzun en derin dehlizlerinde hissetmek, bu tür akşamlarda daha kolay oluyor.

Biz de böyle bir yaz akşamında, yine birkaç bir şey içip Neil Young dinlerken bu bir yazı ve cânım şarkıları ortaya çıktı.

En İyi Albüm:

After The Gold Rush

Nihilist, düşüncelerinden arınmış bir albüm olarak bence en iyi albümlerinden biri ‘After The Gold Rush’. Bu albüm ile rekor kırması bir yana, bizi bir yandan ağlatıp, diğer yandan şiddetli bir özleme sevk ediyor Neil. “Only Love Can Break Your Heart”, “Southern Man” gibi şarkıları dinlemek yetmiyormuş gibi, bir de üzerine “Tell Me Why” gelince, gecemiz tamamı ile garip bir ruh çözülmesine doğru gidiyor.

En İyi Şarkısı:

En iyi şarkı, albüm gibi albümü ya da tek bir şarkıyı lider koltuğuna oturttuğumuzu anlamayın sakın. Aslında kişinin ruhuna göre değişiyor bu seçim. 40’tan fazla stüdyo kayıtlarının arasından sıyrılıp gelen, yine kişinin adeta tabularını yıkan, “There’s more to the picture / Than meets the eye.” gibi sözlere sahip bu şarkının, neden böylesine bir yaz akşamında, dut ağacına esen rüzgarın kokusuyla yüzümüze vurduğu, o cânım etkiyi göz önüne seriyor ki acaba? 35 yılı aşkın bir söz; “Rock’n Roll, ölmeyecek!”

Ki bu şarkının, Kurt Cobain’in intihar notundaki “It’s better to burn out than to fade away.” cümlesi ise, bizlere gökyüzüne biraz daha duman savurmamızı sağlıyor bu yaz akşamında.

En İyi Albüm Kapağı:

neil young - On The Beach

 

Bir albümün kapağı bildiğimiz üzere, albenisi açısından hep önemlidir ya, 70’lerde öyle değildi işte. Albüm kapağı dahi olsa, bir metafor arar idik. “On The Beach” albümünün kapağı öyleydi işte. Kapakta kullanılan tipografi bile karşı konulmaz bir gerçekliği ifade ediyor. Ama ya arka planı? Deniz dalgaları, Neil’in denize doğru bakan ve ayağında olması gerekirken kumun üzerinde duran bir çift ayakkabısı, yanında ise yarı çıplak uzanıp, gökyüzünü seyretmesi gereken bir şezlongu, masanın üzerindeki Coors marka birası ve kumun içine adeta bir devekuşu gibi gömülmüş, Cadillac marka araba, masanın altında ise kocaman manşetlerle “Senator Buckley Calls for Nixon to Resign.” yazan bir gazete… Dünya’yı böylesine gerçeküstü bir şekilde, tek bir fotoğrafta birleştirmek ve bu kadar çok metaforla senkronize etmek… Sanıyorum benim albüm kapağında anladığım budur. –Ki bundan sonra da sevdiğim albüm kapakları da oldu, ama hiçbiri bir On The Beach etmedi.

İz Bırakan 5 Neil Young Şarkısı:

5) This Old Guitar:

“It cries when I leave it alone.” Sanıyorum sadece şu sözler dahi bu şarkıyı anlatmaya yetti.

4) Ordinary People:

Neil’in R&B denemesi, bir hayli uzun ama asla sıkıcı değil. Bir hikaye, aşk ve geri kalan her acı ya da mutluluk için.

3) Look Out for My Love:

Bir çığlık duyduğunuzu düşünün. Genişçe bir koridorun sonundan gelen. İşte o çığlığın akustik bir gitara dönüşüp, nasıl sizi bir anda şarkının sonunda o çığlığın aslında kendi ruhunuzdan geldiğini hissettiğiniz o zaman ile sınırlı.

2) Mellow My Mind:

Mellow My Mind, tam şu anda, bu gecede yıpranmış ruhunuzun üzerine merhem değil, yaranıza tuz basmaya gelen bir şarkı konumundadır aslında. Ama acılar büyütmez mi insanı?

1) Thrasher:

Sürrealizmi, şarkının sözleriyle dibine kadar hissettiğimiz, dünyanın bizlere sunduğu sözde zenginliğin, aslında bizi ne denli fakirleştirdiğini böylesine ifade etmek… Ve bunu hiçbir etki altında kalmadan yıllarca devam ettirmek… İşte Neil Young.

BONUS:

Rockin’ In The Free World:

1989 dönüş albümünde, o live’da henüz o akıllı telefonların bizleri aptallaştırmadığı dönemde, yumruklar havada iken… Müzik, aşktır.