Geçen hafta yani 25 Mayıs Cumartesi günü gerçekleşen Babylon Soundgarden Festivali’ne gittik ve sizin için notlarımızı aldık. Bakalım bu bol güneşli, bol kuyruklu, bol danslı günden geriye hatırlanacak neler kalmış?..
Öncellikle festival alanına rötarlı varmam sebebiyle merakla beklediğim Sattas grubunun 14:30’da sahneye çıkması ve varışımdan epey evvel şovlarının sona ermesi ile hiç bir şarkılarını eşlik edemedim, dans edemedim. Lakin, sorduk öğrendik güneşin en tesirli zamanına denk gelmesi sebebiyle insanlar kendilerini gölgelerin gücü adına daha serin yerlerde korumayı tercih etse de yine de grup dinleyicileriyle güzel bir sinerji yakalamayı başarmış eğlenmiş ve eğlendirmiştir.
Varış vaktime eş zamanlı başlayan BabaZula konseri akıllara zarardı. Zira ikide bir kaçıp soluklandığım gölgeye, soğuk soğuk yudumladığım biramın tüm rahatlığına rağmen beni yine de sahneye daha yakın olabilmek, güneşe sıcağa aldırmadan dans eden onlarca insanla bir yürek olup o coşkulu duyguyu ve mutluluğu bana aktarabilmiş bir BabaZula vardı sahnede. En sonunda ağır aksak ilerleyen kapanış şarkılarında bizi merakla beklettikten sonra hızlı bir giriş yapıp aynı hızla da sonlandırdıkları ritimleri ile içimizde kalan son enerji stoğunun da bitmesine neden oldu!
BabaZula’nın ardından 17:30’da sahneye çıkan İlhan Erşahin, Alp Ersönmez, Turgut Alp Bekoğlu ve İzzet Kızıl dörtlüsünden oluşan Istanbul Sessions‘ın performansı hepimize dinlenerek müziğin keyfini çıkarmak için güzel bir ara oldu. Öğlenin en sıcak anlarından itibaren kah Sattas’ın kah BabaZula’nın şarkılarıyla dans etmiş, coşmuş dinleyiciler için soğuk biralarını yudumlamak ya da acıkanlar için gereğinden fazla pahalı olan ama yine de festival ortamına nazaran normal sayılabilecek fiyatlarla yiyecek standlarından bir şeyler alıp hafif bir sohbet eşliğinde serinde muhteşem bir caz dinletisine tanıklık ettiler. Benim en sevdiğim parçalarından biri olan Night Rider‘ın da çalınmaya başlaması ile beraber festival benim için zirve noktasına ulaşmaya başlamıştı. Tabi festivalin benim için daha başka sürpriz ve mutluluklar sakladığını bilmeden…
Saat 19:15 ve biz sevgili izleyiciler olarak saatlerdir dans etmenin ardından İstanbul Sessions’ın caz esintisi eşliğinde içilen soğuk biralar ve hoş sohbetlerin rehavetine tam da kendimizi de kaptırmıştık ki Molotov Jukebox‘ın elinde akerdeonuyla kızıl enerji dopingi Game of Thrones‘un Osha‘sı Natalia Tena, daha biz ne olduğunu anlamadan o ve rengarenk grubu bize gecenin henüz bitmediğini bir kez daha hatırlattı. Şovlarının başından sonuna kadar artan bir ivmeyle çalmaya ve coşturmaya devam eden grup şahsım adına günün en büyük sürprizi oldu. Zira bu grup canlı performansıyla büyük beğeni topladı ve kendilerine yeni birçok hayran kazandırdı. Natalia’nın yüksek oktavla tüm orkestrayı ve izleyicileri ele geçiren enerjisi bir anda inebildiği daha düşük oktavlı blues tınılı şarkılarında yerini tatlı bir huzura bıraktı.
Konser sonrası, grupla mini bir röportaj yapma fırsatım da oldu. Bu şekilde Natalia’nın İngiliz olmasına rağmen sahip olduğu aksanın aslında İspanyol kökenli olan ailesinden geldiğini, yeni Single‘ları Something for the Weekend için bu yazı Avrupa’daki tüm festivalleri dolaşarak geçireceklerini öğrenmiş olduk. Grubun kemancısı Sam ise annesinin bir keman hocası olmasına rağmen müzik alanında ilerlemesine vakt-i zamanında karşı oluşu açıkçası duyunca bizi biraz şaşırttı. 18 kişilik farklı müzisyenlerin bir araya gelip provalar esnasından tek tek elenerek geriye kalan 6 kişinin bu grubu oluşturması (Natalia Tena: vokal/akerdeon; Sam Apley: vokal/keman; Adam Burke: Gitar; Tom Wilson: Bass gitar; Max Burnett-Wain: bateri; Angus Moncrieff: Trompet) ve o gün bizimle buluşmaları her şeyin bir sebeple bir araya geldiğinin ve gerçekleştiğinin en güzel örneği oldu.
Saat 20:30’u gösterirken artık kararmış ormanımızda biz seyirciler bütün gün içten içe sabırsızlandığımız Kings of Convenience grubu ile melankolizm rüzgarına kendimizi kaptırmaya hazırdık. Bütün günün verdiği yorgunluktan mıdır bilinmez, sahneyi de etkilemeye başlayan bir seyirci uğultusunu gidermek pek kolay olmadı. Grubun sahnedeki küçük orkestralarından özellikle bahsederek bu durumu dikkat çekmeye çalışmaları da pek işe yaramadı. Kings of Convenience, ben de dahil bir çok katılımcının merakla beklediği grup olmasına rağmen sadece bir kaç şarkısında eşlik ettiğimiz, ufak tefek danslarımız dışında maalesef pek de izleyicisinden beklediği performansı ve katılımı bulamadı. Organizatörlerin sıcağa, insanların gittikçe düşen tempo ve enerjilerine karşı bir “energizer” etkisi yaratacak grubu koymaları daha yerinde olabilirdi. Zannediyorum ki, organizasyon grubu bu kozunu saat 22:15‘te sahne alacak DeVotchKa grubu ile kullanmak istemiş. Lakin, tüm iyi niyetlerine rağmen Kings of Convenience’in performansı devam ederken özellikle de konser bitiminde, Parkorman’dan temelli ayrılanların sayısı azımsanacak gibi değildi. Hepimiz bir nevi sözünü tutmaya çalışan vefakar bir dost gibiydik ve tüm tükenmişliğimize rağmen Kings of Convenience konserinin sonuna kadar orada kaldık. Sonrasında ne yazık ki DeVotchKa’nın merakla beklediğim performansını istemeden de olsa ayrılarak kaçırmış oldum.
Genel olarak festivali ele aldığımızda aşırı kalabalığına rağmen kaosun var olmadığı, tuvaletlerin gittikçe artan kuyruğuna rağmen yine de hijyen ve bekleme süresi konusunda diğer birçok açık hava festivalinden daha iyi durumda olduğunu da dip not olarak belirtmek isterim. Konserlerin seri durumu ve sıcaklığın da katkısıyla çok fazla festival gezintisi yapamasam da Silent Disco’da “Sabahlar Olmasın” keyfi ile eğlenen, dans eden gürültüsüz müzikseverlerimiz, Shake&Roll ve Redbull Music Academy Presents ve Parti Sahnelerinde ki DJ Set ve coşku da festivalin akılda kalacak diğer renkli görüntülerini oluşturuyor. Bununla beraber Vinly satan müzik standları, t-shirt tasarımlarının yapıldığı Mavi standı ve True Blood photo-boot activiteleri de festivale ihtiyacı olan panayır havasını ziyadesiyle tamamlıyor.
Festivalden çok geç çıkmamış olmanın verdiği yegane avantaj hala çalışan metroydu. Umuyoruz daha sonraki festival etkinliklerinde daha geç çıkacak olan müzikseverlerin mağdur olmamaları adına metro hatları (Madonna konserinde olduğu gibi) bir kaç saat daha geç kapanır. Babylon bu sene bize pek güzel bir sebeb-i ziyaret sundu, umarım önümüzdeki senelerde de benzer duygularla yaşayacağımız bir Parkorman tecrübemiz olur. Headlinelarını ise şimdiden merakla bekliyoruz.