Albüm Puanı: 9.0/10
Yayınlanma Tarihi: 20 Ocak 2015
Label: One Little Indian
Öne Çıkan Şarkılar:
– Black Lake
– Stonemilker
– History of Touches
“It all just collapsed. I didn’t have anything with this album. It was incredibly painful. The most painful thing I ever experienced in my life.”
Björk – The Invisible Woman: A Conversation With Björk, Pitchfork
Müzik sektöründe yıllardır güçlü bir ses olarak yerini almış müzisyenlerin yeni bir şarkı ya da albüm yayınladıklarında oluşturdukları yankı ve heyecan her zaman izlemeye değer oluyor, şüphesiz ki 30 yıla yakın bir süredir en çok heyecanlandığımız isimlerden biri de Björk. Sadece müziğiyle değil, farklılığı, yeniliği durmadan bir adım öteye taşıması, naifliği ve tüm içtenliğiyle dinleyicilerine çok başka bir dünya sunuyor, incelemeye geçmeden önce Björk’ün eşsizliğiyle büyülediği nice yıllar umuyorum.
Barnamúsíkskóli’de piyano ve flüt eğitimi alan Björk’ün ilk solo çalışması, okul resitalinde seslendirdiği Tina Charles’ın “I Love to Love” hitinin öğretmenlerinden biri tarafından İzlanda’da o dönemde bulunan tek radyo RÚV’a göndermesinin ardından gelen Fálkinn Records teklifiyle hayata geçti. Henüz 11 yaşındayken yayınlanan ve “Björk (1977)” adını taşıyan 10 şarkılık albümde The Beatles’dan Stevie Wonder’a kadar uzanan bir cover seçkisi dışında Björk’ün üvey babası ve kendisi tarafından yazılan şarkılar da bulunmaktaydı. Şirketin ikinci albüm teklifini reddeden Björk; Spit, Snot, Tappi Tíkarrass, The Sugarcubes gibi gruplarla müziğine devam etti. Ancak uzun yıllar boyunca izleyeceğimiz görkemli yolculuğunun asıl başlangıcı 1993 Haziran’ında “Human Behaviour”, “Venus as a Boy”, “Big Time Sensuality”, “Violently Happy” gibi müziğinin kült şarkılarını oluşturacak ikinci albümü “Debut” ile gerçekleşti. “Post (1995)”, “Homogenic (1997)”, “Vespertine (2001)”, “Medulla (2004)”, “Volta (2007)” ve 2011’in teknoloji, evren ve bilimle ilgili şaheseri “Biophilia” albümleriyle dinleyicisini müziğine yeniden âşık ederek eşsizliğini defalarca kanıtladı.
Bulunduğumuz nokta ve bu incelemenin ana konusu olan “Vulnicura” ile dinleyicisini daha önce hiç gözler önüne sermediği yanlarıyla karşılıyor Björk. 58 dakika boyunca müzisyenin günlüğünü, can yakıcı itiraflarını ve en yoğun duygularını dinliyoruz. Daha önce hiç yapmadığı bir şeffaflık ve salt hisleriyle yazdığı 9 şarkıyı diğer albümleri gibi keyifle dinlemek oldukça zor. Zira evren, doğa ya da teknoloji yerine ilk defa Björk’ün coğrafyasında dolaştığımız bir albümle karşı karşıyayız. “Vulnicura” için artist Matthew Barney ile sürdürdüğü uzun zamanlı ilişkinin sonlanmasıyla yazılan bir ayrılık albümü denilebilir. Ancak tek başına ayrılık albümü tanımlaması albümü anlatmaya yetmiyor. Müzisyen kimliğinin sevgili, anne, âşık ve en çok kadın haliyle bütünleştiği; acının, varoluşun, hislerinin ve kendini iyileştirme sürecinin bir saatlik yolculuğu belki anlatmak için bir nebze yardımcı olabilir.
Mart ayında kariyerini anlatan sergisi “Björk: Archives” ile eş zamanlı olarak piyasaya sürülmesi planlanan albüm, çağımız müzisyenlerini sıkça terleten bir sorun olan“sızıntı” ardından 24 saat sonra iTunes üzerinden dinleyiciye sunuldu. Björk’ün yeni bir albüm yayınlaması yeterince büyük iken albümün aniden belirmesi beklenildiği üzere hem eleştirmenler hem de dinleyiciler için oldukça heyecan vericiydi. Böylesi bir Björk albümü için hazırlıksız yakalandığımızı söyleyebiliriz ya da böyle bir albüm için ne kadar hazırlıklı olunabilir ki diyebiliriz iki durumda da üzerine konuşulacak çok şey ve uzun süre dinleyeceğimiz 9 yeni şarkı bulunuyor.
Albümün çıkışının ardından Pitchfork’den Jessica Hopper’a konuşan Björk yazım sürecinde duygularını yazmamak üzerine bir savaş verdiğini anlatıyor. Ayrılık ve ertesindeki süreci yazmanın çok öngörülebilir ve sıkıcı olduğunu düşünen müzisyen daha sonra buna karşı gelemeyeceğini anlayarak kendisini engellemeden yazmaya devam ediyor. Sözleri bitirdikten sonra her şeyin üzerine çöktüğünü hisseden ve bir kaçış olarak yaylıları yazmaya başlayan Björk; yapının fütüristik olmaması gerektiğini düşünerek klasik bir “şarkıcı/şarkı sözü yazarı” olarak tamamlaya karar veriyor. İlişkinin ve ayrılığın evrelerini anlatan 9 şarkı elektronik vuruşlar, orkestral düzenlemeler, D&B döngüleri, zaman zaman gerilime ulaşan yaylılar ve avangart düzenlemelerin oluşturduğu iskeletle sözlerin bütünleşerek sunduğu dramatik bir atmosfere sahip.
Şarkıları yazdıktan sonra ayaklı bir Björk kütüphanesi olan albümün co-productor’ü Arca (Kanye West, FKA Twigs) oluşum sürecine dâhil oluyor. Arca ile tanışmasını “Dindar değilim ancak bir noktada iyi bir karma kazanmış olmalıyım.” diyerek ifade eden müzisyen prodüktörün hayatına olabilecek en mükemmel zamanda girdiğini anlatıyor. Birlikte çalışmak için İzlanda’ya giden Arca, müzisyen ile birkaç hafta içinde neredeyse albümün tüm düzenlemelerini bitirmiş. Albümün mix’i ise Haxan Cloak üstleniyor ve Björk’ün deyimiyle bugüne kadar kaydettiği en hızlı albüm, “Vulnicura”, sadece üç kişi ile tamamlanmış oluyor.
Arca bu çalışma ile ilgili Twitter hesabından ortak prodüktörlük yürütüldüğüne dair açıklama yapmak istediğinde Björk, bu savaşın kazanılamayacağını ve uğraşmaması gerektiğini söylüyor. Ancak Arca duyuruyu yaparak albümde Björk ile birlikte çalıştıklarını ifade ediyor. Her ne kadar kendimizi gelişmiş olarak görmeyi istesek de ne yazık ki konu toplumsal cinsiyet eşitliğine geldiğinde hala almamız gereken çok yol bulunmakta.
Rahatsız edici bir vintage öge olarak kalması gereken cinsiyet eşitsizliği günümüzde pek çok alanda olduğu gibi müzik sektöründe de oldukça baskın bir sorun. Björk gibi başarılı ve güçlü bir kariyere sahip olsanız da bu eşitsizlik yaptığınız işlerin, görünürlüğünüzün önüne sinsi bir perde çekebiliyor. Üzerinde 3 yıl çalışarak “Vespertine” albümünde mikro beat’lerden oluşan yapının %80’ini tamamlamasına rağmen ve son iki haftada eklenen perküsyonlarla tüm çalışma takdirini Matmos‘ın toplaması ayrımcılığın müzik sahnesindeki en net örneklerinden biri. Matmos durumu defalarca açıklamış olsa da hala Björk’ün çalışmalarının kulak ardı edilmesi ise umursamazlığı ve emeğin hiçe sayılışını bir defa daha gözler önüne seriyor. The Sugarcubes yıllarında yeni bir fikir ortaya sürecekse bunu grubun erkek üyelerinin fikirleriymiş gibi sunduğunu anlatan müzisyen, bir süre sonra bu davranışını farkında olmadan devam ettirdiğini ifade ediyor. M.I.A’ya “Kendini stüdyoda mix masasının önünde fotoğrafla.” öğüdünü veren, Missy Elliott’ın stüdyoda mixing masası önünde fotoğrafını görünce mutlu olan, dayanışmanın değerinin farkında olan bir müzisyen Björk. Elbette bu durumdan sadece Björk etkilenmiyor. 2014’de her yıl olduğu gibi seksist saldırılarla karşılaşılsa da feminizm, cinsiyet rolleri, ırkçılık, tecavüz kültürü, homofobi, sansür, ataerkil güzellik normları ve daha birçok konuda Meghan Trainor, Colbie Caillat, Nicki Minaj, Beyonce, Lorde, Ingrid Michaelson gibi isimlerin öne çıkarak gösterdikleri tepkilerle ikonik anlar yaşadık. Solange Knowles, Grimes, M.I.A, Taylor Swift gibi isimler üretimlerine sahip çıkmak için verdikleri mücadeleye dair açıklamalarda bulundu. Bu açıdan “Vulnicura” feminist bir albüm özelliğini de taşımakta.
Albüme geri dönecek olursak, “Vulnicura” şarkıların ardında yatan her şeyi özetleyen bir anlama sahip: “Cure for Wounds”. Albüm ayrılık öncesi, ayrılık ve ertesinde yaşanan duygu çatışmalarını, kederi, itirafları, umutsuzluğu, gücü ve umudu ama en çok acıyı anlatan şarkılardan oluşuyor. Bu yüzden henüz “Stonemilker” ile merhaba demişken, Björk açıkça “We have emotional needs.” ve “Show some emotional respect.” diyerek pek çoğumuzun başından geçen o berbat durumu bir defa daha anımsatıyor. Ayrılığın 9 ay öncesinde yazılan bu şarkıda, eskiyen ve yok olan duyguların karşısında net bir an, bir bakış açısı arıyor. Yaşananlara, hissettiklerine saygı duyulmasını talep ediyor. Daha önce “Joga” ve “Isobel” şarkılarında gördüğümüz romantik yaylılar “Stonemilker” ile bir defa daha karşımıza çıkarak Björk’ün ruh dağlayan balatlarından birinin daha kapanışını yapıyor. Albümün ikinci şarkısı “Lionsong” ayrılığın inişli çıkışlı dönemlerini anlatırken bir yandan her şeyin düzelebileceği öte yandan içinde bulunduğu hisler kaosunun belirsizliğini anlatmakta. Hangi hissin daha baskın çıkacağı, sonunda ne olacağı ya da bunlarla nasıl baş edeceğini bilememenin verdiği yorgunlukla bir çıkış noktası arıyor. Arca’nın düzenlemeleri ve Björk’ün yaylıları çoğu insanı bir araya getiren acı ve yorgunluğu enfes bir biçimde bir ifade ediyor.
Albümün bir diğer öne çıkan şarkısı “History of Touches” ile pek yapmadığı bir şeyi yaparak hayatını biraz daha aralıyor Björk. İlişkinin bittiğini anladığı, yakında her şeyin tarih olacağı ama hala kaybolmadığı, henüz yalnız olmadığı bir zaman diliminde yazılmış. O anın içinde durarak en insani duygulardan birini, tüm zarafetiyle dile getiriyor müzisyen. “Sensing all the moments we’ve been together. Being here at the same time. Every single touch. Every single fuck we had together. Is in a wondrous time lapse” diyerek âşık olduğu adama dokunmak ve dokunuşunun tarihini hatırlayarak veda etmek istiyor. Bu şarkıda kederli, iç burkan yaylılar yer almıyor. Onun yerine oldukça yalın bir biçimde karanlığın içinde yankılanan synth’lerle çevreleniyor sözler.
Albümün belki de en vurucu şarkısı 10 dakikalık “Black Lake”, hem Björk’ün en açık yaralarını anlattığı hem de bu yaralardan güç aldığı, umudun olduğu bir şarkı. Pitchfork röportajında hala bu şarkıyı dinleyemediğini itiraf ediyor müzisyen ve bu acının tarafı olmadığımız halde dinlerken gerçekliğin acıtan güzelliğiyle baş döndürdüğünü hissedebiliyoruz. Arca ile birlikte prodüktörlüğünü yürüttüğü “Black Lake” alışkın olduğumuz orkestral yaylıların yanı sıra Arca’nın dâhiyane beat ve perküsyon düzenlemeleriyle albümün hem söz hem de müzik açısından en güçlü şarkılarından birini oluşturmuş. 10 dakika boyunca dinleyiciyi güvenli zannettiği camdan bir dünyanın içinde yolculuğa çıkarırken bir yandan da “I am bored of your apocalyptic obsessions.”, “So I rebelled. Destroyed the icon” diyerek yıkımın içinde yeniden ayağa kalkacak gücü buluyor.
“Family” gerçekliğiyle sarsan bir şarkı, herhangi bir zor ayrılığın içine koyabileceğiniz türden yalın ve güçlü. İçinde bulunduğumuz anda mutluluk ve güven hiç yok olmayacak gibi görünse de hepimizin bildiği gibi her şeyin sonsuza kadar sürmediği bir yıkıcı bir gerçeklikte yaşıyoruz. Björk de Matthew Barney ile birlikteliklerinden doğan kızı Isadora’yla kurdukları üç kişilik ailenin artık “öldüğü” ve tüm bu fırtınanın içinden Isadora’ya eskisi gibi sevgiyle sarılmış bir sığınağı nasıl kurabileceğinin yollarını arıyor. “Notget” ayrılığın üzerinden aylar geçtikten sonra yazılan bir şarkı. “If I regret us. I’m denying my soul to grow. Don’t remove my pain. It is my chance to heal.” ilk bakışta pişmanlık duymadığını ya da unutmadığını anlatan, aşkın içindeki tüm negatif faktörleri de kabullenen bir şarkı gibi görünmekte. Ancak şarkının sözleri üzerine konuşurken “Bu sözleri yazdığımda inanılmaz bilge olduğum düşünülebilir. Ancak durum tam tersiydi. Berbat bir haldeyken kendimle konuşarak, ‘Yapabilirsin!’ diyerek kendime tavsiye veriyordum.” diyerek acı ve zor bir durumla başa çıkılması gerektiğinde çok tanıdık gelen içe dönme halini ve yaralarını kendi kendine sardığını anlatıyor.
Antony and the Johnsons’ın 2010 çıkışlı “Swanlights” albümünde yer alan “Flétta”nın üzerinden 5 yıl geçtikten sonra “Atom Dance” ile Antony Hegarty & Björk ortaklığının inceliğini bir defa daha yaşıyoruz. Aynı zamanda albümün atmosferinin diğer şarkılara oranla çok daha ılıman olduğu, “Biophilia” esintileri taşıyan bir şarkı “Atom Dance”. Albümün sonlarına doğru “Enter the pain and dance with me” seslenişiyle iyileşme sürecinin başladığı ve acısının içinde yeniden ayağa kalkacak gücü bulduğunu gösteriyor Björk.
“Mouth Mantra” albümün atmosferini tırmandıran, elektronik alt yapılı şarkılardan, “Notget” ile kendisine verdiği tavsiyeye uyduğu, fedakârlıklar gerektirse de çizdiği rotadan şaşmadığını ifade ediyor. Gücünün sınırlarını keşfederek, içinde bulunduğu zincirleri, kısıtlayan acıları bir gün yok edeceğini ifade ediyor.
Ve albümün kapanış şarkısı “Quicksand” sürece uygun olarak albümün tamamından daha umutlu bir şarkı olarak yerini alıyor. Hayatın devamlılığının bir kuralı olarak karanlık günlerden sonra varılan ışığın ve iyileşmenin habercisi, uzun ve yorucu bir ayrılıktan sonra “Stonemilker”da söylediği gibi her anı belgelediği yolculuğun son durağını anlatıyor.
Müziğinin dinleyicilerini bir defa daha baştan aşağı sararak büyülediği ve aynı zamanda günlük niteliğinde gerçekliğiyle sarstığı, Björk’den beklenildiği gibi her şarkısıyla karanlığın kalbinde ışıldayan bir albüm “Vulnicura”. Bir yıkımın içinden parlayarak, güçlenerek çıkan Björk’ü dinliyoruz ve diliyoruz ki hayatı müziğiyle anlatabileceği her şeyi anlatacak kadar uzun ve cömert geçer.