Albüm Puanı: 8/10
Hemen dinlenecek şarkı listesi:
1) The Perfect Life,
2) Saints
3) Almost Home
4) Don’t Love Me
Moby bir asfalt grubudur. Yol şarkıları diye bir tarz olsaydı Moby bu alanda tartışmasız birinci olurdu. Yola dair R.E.M.‘in “New Adventures In Hi-Fi” adlı albümden sonra hiçbir müzik Moby’nin yarattığı asfalt etkisini yaratamadı. Moby üstün zekası ve piyano tuşlarına sıkıştırdığı hisleriyle her seferinde daha yenilikçi ve muazzam işlere imza atmaya devam ediyor. Herkesin bildiği ve vermekten çok hoşlandığı bilgiyi ben de vereceğim. Büyük amcası Herman Melville, Moby Dick‘in yazarı. Moby de adını bu şekilde alıyor. 1980 yılından beri müziğin içinde olan Moby, 1981 yılında İngiltere listelerinde birinci olmayı başarmış. Şunu unutmayalım, karşımızdaki adam gerçek bir dahi.
Geçtiğimiz ay, on birinci albümü Innocents çıktı ve hayranlarını merakla bekleten Moby her zamanki gibi isteneni verdi. Karşımızda harika melodiler, synthesizer süslemeleri ve her zamanki yaylılarıyla uzun süre dinlenecek bir Moby albümü var. Düet yapılan isimler de çarpıcı.
Albüm genel olarak sonbahar ve kış pusunu üzerinde taşıyor. Bir de yol şarkıları olduğunu kabul edersek üzücü bir albüm diyebiliriz. Ofislerde, trafikte veya evlerinizde dinlediğiniz o kırık şarkılara bu albümün tamamını ekleyebilirsiniz.
Everything that rises ile albüme giriş yapıyoruz ve ilk saniyeden itibaren gördüğünüz her görüntüye, imgeye, şekle bir anlam katmaya başlıyor. Synthesizer dokunuşları piyano ve klavye kullanımlarının önüne geçiyor ve gittikçe yükselen yaylılar Moby’yi ne kadar özlediğimizi iliklerimize kadar hissetmemizi sağlıyor.
Ardından A Case For Shame geliyor. “you today, sing me a song.” Mikrofon Cold Specks‘in elinde. Aynı isim “Tell Me” de tekrar karşımıza çıkıyor albümde. Cold’un ustaca kullandığı dumanlı sesi, Moby’nin zekasıyla birleşince lezzetli bir buluşma ortaya çıkıyor.
Üçüncü şarkı albümün yol şarkısı olduğunun kanıtı; “Almost Home“. İlk başta Justin Vernon sandım vokali ben ama mikrofon Seatlle’lı şarkıcı Damien Jurado‘nun. Bütün eve dönmek isteyenlere diyerek şarkıyı dinleyebilirsiniz. Başladığınız yerde bitmemeye dikkat edin. Damien yumuşak sesiyle çığlık atsa bile rahatsız etmeyecek indie vokallerinden. Albümün öne çıkan şarkılarından biri.
Going Wrong‘da mikrofon tanıdık bir isimde değil, sadece piyano Moby’nin parmaklarının altında. Daha çok Max Richter tarzı tonlarda ilerleyen şarkı her Moby şarkısında olduğu gibi yaylılarla yükselişe geçiyor.
Beşinci şarkı Moby’nin dünya ile dalga geçme şarkısı. “The Perfect Life” adını taşıyor. Aynı his Coldplay’in “Don’t Panic” şarkısında da beni kaplıyor. Mikrofon da Flaming Lips vokali Wayne Coyne‘un elinde. Albümün başından itibaren hüznü dağıtmanız ancak bu şarkıda mümkün olacak. Koro halinde söylenen nakaratlar içinize umut yerleştiriyor. Sonra bunun bir dalga geçme faslı olduğunu anlasanız da keyfiniz sürüyor. İnsana çok iyi gelen bir de klip çekildi. İlk izlediğimde “insan cool olabilir ama Meksikalı kılığına girmiş ve Moby ile şarkı söyleyen Wayne Coyne kadar cool olamaz.” diye düşünmüştüm. Şarkının sonlarına doğru da Moby’nin zekasına kendi kendime saygı duymuşluğum var. Klibi izledikten sonra ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu şarkı baya ses getireceğe benziyor.
Albümün altıncı şarkısında artık üzülmelere doyamayacaksınız. Şarkıda Moby’ye Skylar Grey eşlik ediyor, kendisini Holly Brook olarak da hatırlayabilirsiniz. The Last Day, son günün hikayesi. Tekrar hüzünlere çark ediyoruz.
Yedinci şarkı Don’t Love Me. Önceden Moby’ye The Right Thing şarkısında eşlik eden Inyang Bassey vokalde. Ritmleriyle sizi hareketlendirecek bir şarkı. Yine Moby klasiklerinden. Inyang’ın sesi sizi kadehlere doğru sürükleyebilir.
A Long Time albümün sekizinci şarkısı, albüme biraz daha hareket getiriyor. Gittikçe yükselen bir umut olarak ele alabiliriz albümü. Hüznü de yormuyor bu arada. Tek düze ritm ve gizemli vokallerle süslü bir şarkı. Çoğu mekanda gece başlangıç veya bitiş şarkısı olacak gibi görünüyor.
Saints albümün dokuzuncu şarkısı. Akıllara yine asfaltları ve yolları getiriyor. Merak uyandıran uzun bir intro’ya sahip. Birden helen çılgın perküsyon ve zillerle kendinizden geçebilirsiniz. Yaylıların da eşliğiyle yine bir yükseliş şarkısı. Albümün dengesinin kusursuz olduğunu bu şekilde anlayabiliyoruz zaten. Başlangıç darbe gibi iniyor ve sonlara doğru gökyüzünden puzzle yapmaya başlıyorsunuz. Saints akıllardan kolay kolay çıkmayacak.
Onuncu şarkı, Tell Me tekrar Cold Specks‘in eşliğinde devam ediyor. Ritmler A long time ve Saints’e göre biraz daha aşağılara iniyor. Tekrar puslu bir havaya girebilirsiniz ben baştan uyarayım. Yine sonuna kadar yaylılarla yükselmeler beklemeyin. Ne oluyorsa şarkının sonunda oluyor. Genel olarak albümdeki tek sönük şarkı olabilir. Diğerlerinin verdiği hazzı alamıyorsunuz. Bu noktada albümün dengesi biraz kırılmış olabilir. Yine Moby zekası fışkırıyor şarkıdan orası ayrı konu. Cold Specks’in adı gibi soğuk sesi de etkileyici.
On birinci şarkı da Mark Lanegan çıkıyor karşımıza. Büyük bir yudumdan sonra şarkıya girdiği çok belli. Bilmeyenler için hatırlatalım kendisi Screaming Trees vokali. Sesi Leonard Cohen ve Tom Waits arasında geziniyor. Moby ile söyledikleri şarkı ise The Lonely Night. Albüme oldukça yakışmış bir atkı olarak düşünebiliriz. Aman üşütmeyin.
Don’t Love Me, A Long Time ve Saints‘in yükselişi albümde tekrar karşınıza çıkmıyor, on ikinci şarkı Dogs. Oldukça sakin synthesizer dokunuşlarıyla şarkı devam ediyor. Vokal bizzat Moby. Her zamanki gibi ilerledikçe üzen bir şarkı. Moraller hem albüm bitiyor diye hem de şarkının rüzgarından iyice düşüyor. Yolun bitişi, asfaltın ufalanması ve müziğin de susması gerekiyor. Biraz ara vermeden başa dönülecek bir albüm değil. Bu da oldukça etkileyici olmasından kaynaklanıyor. Kurulan denge etkileyici, vokaller kusursuz, ritmler ve piyanolar da harika. Sadece ani düşüşler ve yılların Moby’sinden her zaman beklentinin fazla olmasından kaynaklanan aksaklıklar var.